Artık her yerde. Her kafede, her Instagram postunda, her ‘holistik yaşam’ manifestosunda: Matcha Latte. Bir zamanlar Zen rahiplerinin dinginlik içinde içtiği, Japon çay seremonilerinin kutsalı olan matcha; şu an avokado tostunun yeşil kankası, meditasyonun yeşil yakalı sponsoru. Ama Japonya yorgun. Evet, koskoca ülke… Bitkin.
Japonya’nın yıllık matcha üretimi, TikTok’taki #matchalatte etiketinden daha yavaş artıyor. Japonya’da rekor düzeyde üretime rağmen matcha sıkıntısı yaşanıyor. Bir süredir dikkat çekilmek istenen ana konu üreticilerin bu yükselen talebe yetişemediği meselesi. Matcha üretimi, gölgede yetiştirilen tencha (matcha’nın ham maddesi) yapraklarının elle toplanması ve taş değirmenlerde öğütülmesi gibi emek yoğun süreçler gerektiriyor.
Ayrıca, Japonya’daki çay çiftçilerinin yaş ortalamasının 65 olması ve genç nesillerin bu işi devralmaması, üretim kapasitesini daha da kısıtlıyor.
İklim değişikliği de hasatları olumsuz etkiliyor. Japonya, dünya çapında yüksek kaliteli matcha’nın ana üreticisidir. Ancak artan talep, diğer ülkeleri de üretime yönlendirdi. Çin, Güney Kore ve Kenya gibi ülkeler matcha üretimine yatırım yapmaya başladı.
Japonya Tarım Bakanlığı, tencha üretimini artırmak için çiftçilere teşvikler sunuyor. Ancak bu çabaların sonuç vermesi zaman alacak gibi görünüyor. Her gün konuşulan bir başka mesele de “Kaliteli matcha’yı nasıl anlarsınız?” sorusu. Mutlaka açık yeşil ve pürüzsüz olmalı. Daha düşük kalitede ürünler sarıya kaçan tonlarda ve taneli olabiliyor. İyi kalite matcha ağzınızda asla acı tat bırakmıyor.
BİR ZEN ÖĞRETİSİ!
Japon arkadaşınız varsa şanslısınız çünkü zaman zaman zen felsefesinden tavsiyelerini sizinle paylaşacaktır. Üstelik doğru zamanda! Zen felsefesi, mutluluğun temelini basitleştirmeye odaklanıyor. İçsel huzurun önemini vurgular. Zen’e göre, insanlar mutluluğu, dış dünyadan değil, içsel bir denge ve anlayıştan elde ederler. Gereksiz karmaşayı azaltmak ve basitliğe odaklanmak, mutluluğun anahtarıdır. Bence tam da ihtiyacımız olan şey basitliğe odaklanmak. Diğer yandan Zen, anlama ve kabul etme üzerine yoğunlaşan bir öğretidir. Zihinsel gürültüyü azaltmak için düşüncelerimizi sadeleştirmeyi öğreniriz. Başkalarını ve olayları olduğu gibi kabul etme, iç huzurun temelini oluşturur. Zen, yaşamın kaotik doğasını anlamak ve bununla barış içinde olmak için rehber olur. Şimdiki anın değerini bilmek, geçmişte takılı kalmamak ve gelecek endişelerini azaltmak Zen’in öğretilerindendir. Günlük yaşantımıza daha fazla dikkat ederek, her anın değerini anlamak ve yaşamın tadını çıkarmak mümkündür. Ben bu yolda ilerliyorum, size de tavsiye ederim…
TÜRKİYE-JAPONYA GÜZELLİK DİPLOMASİSİNE DE İHTİYACIMIZ VAR!
Güzel bir haber Japonya’dan gelen serin bir diplomatik esintiyle zihnimize düştü. Türkiye ile Japonya arasındaki Ekonomik Ortaklık Anlaşması müzakere aşamasında. Ticaret dengeleniyor, yeni fırsatlar doğuyor, stratejik sektörler el sıkışıyor. Otomotiv, enerji, kimya, altyapı, yeşil dönüşüm… Hepsi var. Bence kozmetik sektörü de eklenmeli. Japonya, güzellik ve estetik kavramını sadece bir tüketim meselesi değil, neredeyse bir yaşam felsefesi olarak inşa etmiş bir kültürün temsilcisi.
Matcha’dan cilt bakımına, J-beauty’den ritüel temelli kişisel bakım ürünlerine kadar uzanan dev bir bilgi birikimi ve ürün yelpazesi var. Neden bu bilgiyle Türkiye buluşturulmasın? Türkiye ise hem geleneksel güzellik anlayışı, hem de son yıllarda yükselen ‘wellness’ trendiyle bu estetik akışı karşılayabilecek güçlü bir alıcı pazar.
Türk hammaddeleri gül yağı, zeytinyağı, lavanta Japon formülasyonlarıyla birleşse ne olurdu? Ya da Japon güzellik devlerinin İstanbul’da bir Ar-Ge merkezi açtığını düşünün; burada Türk dermatologlarla, kültürel farklılıkları kapsayan yeni ürünler geliştirildiğini… İki ülke arasında kurulacak ‘güzellik diplomasisi’nin yapıtaşları olabileceğini fark etmenin vakti gelmedi mi?