Türkiye’nin Kazan-Kazan Odaklı İttifak Diplomasisi

Türkiye’nin Kazan-Kazan Odaklı İttifak Diplomasisi
A+
A-


Türkiye son günlerde yeniden öne çıkan diplomatik ittifaklarıyla yeni bir küresel söylem inşa ediyor. Özellikle 2010’lardan sonra NATO ve AB gibi Batı merkezli ittifakların Türkiye’nin bölgesel çıkarları için yetersiz kalması, Türkiye’yi “ittifak diplomasisi” adını verebileceğimiz bağımsız bir strateji geliştirmeye itmiştir. Bu stratejinin temelinde, Batı’nın çifte standartlarına karşı Ortadoğu, Afrika ve Asya’da “bölgesel istikrar” odaklı bir politika hedefi yer alıyor.

7 Ekim sonrası İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları ve ABD’nin İsrail’e bu süreçteki koşulsuz desteği, bölgedeki dengeleri yeniden sarsarken, Türkiye’nin uzun vadeli diplomasisi, Filistin meselesinde meşruiyet, Suriye’de normalleşme ve Körfez’de ekonomik entegrasyon üzerinden somut kazanımlar üretti. Türkiye’nin Batı ittifakına alternatif olarak geliştirdiği diplomasi modeli, her geçen gün meyvelerini vermeye devam ediyor.

Kazan Kazan Odaklı Diplomasi Paradigması

Türkiye’nin bölgesel ittifak diplomasisinin kökenleri, AK Parti’nin müstakil bir aktör olma politikasına dayanıyor. Ancak bu politika, Arap Baharı ile başlayan kaos dalgası, 15 Temmuz Darbe girişimi gibi bazı iç gelişmeler karşısında sınanmak durumunda kaldı. Bu dönemde Suriye’de Esad rejimine yönelik Rusya ve İran’ın askeri desteği bölgesel bir savaşı doğururken Türkiye, Batı’nın PYD/YPG’ye verdiği desteği “terör koridoru” olarak nitelendirerek kendi güvenlik parametrelerini yeniden tanımladı. Bu dönemde Irak ile yürütülen diplomatik görüşmeler iş birliği olanaklarını genişletti. Aynı dönemde Katar’a uygulanan ablukanın kaldırılması için Ankara’nın Doha’ya askeri ve ekonomik destek sağlaması, bölgesel ittifakın bir örneğiydi.

Filistin Bağlamında Diplomatik Zafer: Hamas’ın Meşruiyeti ve Bağımsız Filistin Devleti

7 Ekim 2023 sonrası İsrail’in Gazze’ye karşı başlattığı saldırılar, bölgesel dengeleri alt üst etti. İsrail’in ABD destekli “Hamas’ı tasfiye” planı bir katliama dönüşürken, İsrail’in “Filistinlileri Mısır’a sürme” planlarının gündeme gelmesi Türkiye’nin uzun vadeli bölgesel ittifak diplomasisini yeniden haklı çıkardı.

Türkiye, 2010’ların başından beri Hamas’ın siyasi kanadıyla resmi temasları sürdürdü. Doha’daki Hamas ofisi, Türkiye’nin arabuluculuk rolünü kolaylaştırdı. 2023’teki krizde Türkiye, İsrail’in insanlık dışı uygulamalarını BMGK’da gündeme getirdi. Mısır ve Katar ile koordineli şekilde ateşkes görüşmelerini yürüttü. Hamas’ın “siyasi bir aktör” olarak tanınması için çalışmalar yürüttü.

Suudi Arabistan’ın İsrail ile normalleşme planlarını (İbrahim Anlaşmaları) askıya alması ve Mısır’ın Türkiye ile ilişkileri tamamen onarması, bölgesel uzlaşının Filistin lehine döndüğünü gösterdi. Türkiye’nin “Bağımsız Filistin Devleti” çağrısı, 2024’teki BM Genel Kurulu’nda 139 ülkenin desteğini alarak tarihi bir zafer kazandı.

İsrail’in Hamas’ı askeri olarak tasfiye edememesi, Türkiye’nin “adil çözüm” vurgusunu güçlendirdi. Mayıs 2024’te İspanya, İrlanda ve Norveç’in Filistin’i resmen tanıması, Ankara’nın diplomasisinin küresel yansıması oldu.

Bölgesel İttifakların Genişlemesi: Libya, Sudan, Yemen, Azerbaycan ve Ötesi

Türkiye’nin bölgesel ittifak diplomasisi, Suriye ve Filistin ile sınırlı da değil. Libya’da BM tanımlı Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne (UMH) verdiği askeri destek, Hafter güçlerinin Trablus’u ele geçirmesini engelledi. Türkiye’den temin edilen SİHA’lar, Türkiye’nin “denizaşırı güç projeksiyonu” olarak değerlendirildi.

Sudan’da ise Türkiye, 2017’de imzalanan Sevakin Adası anlaşmasıyla Kızıldeniz’deki askeri varlığını güçlendirmeyi hedefledi. 2023’teki iç savaş sırasında Türkiye’nin sivilleri tahliye operasyonları ve Hızlı Destek Güçleri (HDG) ile temasları, bölgedeki etkisini artırdı.

Yemen’deki çatışmalarda ise Türkiye, İran destekli Husiler yerine Suudi Arabistan ile dolaylı işbirliğini tercih ederek denge politikası izledi. 2023’teki ateşkes görüşmelerinde Türkiye’nin tarafsız arabuluculuk rolü, BM tarafından takdir edildi.

Azerbaycan’ın Karabağ Zaferi’nde ise Türkiye hem kardeş ülke Azerbaycan’a verdiği destekle hem de barış görüşmelerinde Ermenistan ve Rusya ile yürütülen müzakerelerde diplomatik gücünü ve kapasitesini bir kez daha ortaya koydu.

Küresel-Batı İttifakına Karşı Ankara Merkezli Denge Stratejisi

Trump’ın ilk döneminde ABD’nin İsrail’i kayıtsız olarak desteklemesi ve Biden yönetiminin YPG/PKK’ya silah sevkiyatlarına devam etmesi, Türkiye’nin Batı ile ilişkilerini “işlevsel işbirliği” seviyesine indirgedi. Buna karşılık Ankara, 2024’te BRICS zirvesine gözlemci olarak katılarak Çin ve Hindistan ile ticari ilişkilerini derinleştirdi.

Aynı zamanda Türkiye, savunma sanayisini bölgesel ittifaklarına entegre edebilmek için Asya ve Afrika ülkeleriyle ortak üretim ve teknoloji transfer projelerini devreye aldı. Savunma ve havacılık alanındaki bu atılım, Türkiye’nin sadece askeri olarak değil, endüstriyel ve ekonomik olarak da bağımsız bir eksen oluşturma hedefini yansıtıyor.

Son günlerde, Esad’ın kaçması sonrası Suriye’nin asıl sahiplerinin Şam’ı fethi ile İsrail’in Gazze’de ateşkesi kalıcı olarak kabul etmek zorunda kalması, Türkiye’nin bölgesel ittifak diplomasisinin sembolik zaferleri oldu. Suriye’de HTŞ’nin lideri Ahmed Şara’nın Suriye’nin yeni lideri olması ve Filistin’de Hamas’ın siyasi kanadının ateşkes ile meşru kabul edilmesi sonrası İsrail’in kendi yerleşimci şiddetini dizginlemek zorunda kalması, bölgesel ittifakların gücünü kanıtladı.

Son olarak, Sayın Cumhurbaşkanı’nın bugünlerde gerçekleştirdiği Malezya, Endonezya ve Pakistan ziyaretleri hem diplomatik hem de sembolik açıdan dikkat çeken sahnelerle Türkiye’nin yeni rolünü tüm dünyaya göstermiş oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, gittiği tüm ülkelerde halkın büyük ilgisiyle ve son derece gösterişli resmî törenlerle karşılandı. Dolayısıyla bu ziyaret, Türkiye’nin bölgedeki etkisini de gözler önüne seriyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Malezya’da Başbakan Enver İbrahim tarafından “Filistin için adalet talep eden cesur lider” olarak selamlandı. Endonezya’da, Cumhurbaşkanı Subianto, Erdoğan’ı “Osmanlı mirasının temsilcisi” olarak nitelendirdi. Pakistan’da ise Başbakan Şahbaz Şerif, Erdoğan’ı “yalnızca Türkiye’nin değil, İslam dünyasının lideri” ilan ederek, Türkiye-Pakistan kardeşliğini vurguladı. Tüm bunlar, bölgesel ittifak diplomasisinin yalnızca bölgemizle sınırlı kalmadığının ve İslam dünyasında da ciddi bir karşılık bulduğunun göstergesi.

Üstelik bu karşılık, yalnızca duygu ve düşüncelerde de kalmıyor, somut sonuçlar üretiyor. Cumhurbaşkanı’nın Asya turu, ticaret, savunma ve enerji alanlarında somut adımlarla taçlandırılıyor. Söz konusu ülkelerle pek çok yeni anlaşma imzalanırken, savunma sanayisinde öne çıkan iş birlikleri de dikkat çekiyor. Örneğin Endonezya’ya Bayraktar TB3 insansız hava araçlarının ihracatı anlaşması yapılırken, Malezya ile teknoloji transferi ve ortak üretim planları masaya yatırıldı. Malezya basını, Türkiye’nin ASEAN ile ilişkilerini derinleştirme hedefinin, savunma ilişkilerinde yeni bir dönemi başlatacağını öne sürüyor. Ayrıca, Gazze’nin yeniden inşası için Malezya ile ortak fon oluşturulması ve Suriye’deki altyapı ihtiyacına destek çağrıları, Türkiye’nin insani diplomasideki lider rolünü de ortaya koyuyor. Bu ziyaretler, Türkiye’nin Batı merkezli küresel düzene alternatif bir jeopolitik mimari inşa etme stratejisinin yalnızca bölgesel ittifaklarla sınırlı kalmadığının, küresel bir boyuta da sahip olduğunun somut bir göstergesi.

Gelecek Perspektifi: İstikrarın Anahtarı Olarak Küresel İttifaklar Modeli

Türkiye’nin bölgesel ittifak diplomasisi, geleneksel küresel güçlerin zayıflayan nüfuzu karşısında yeni bir stratejik denge arayışına cevap vermektedir. Bölgede çatışmaları önleme, mülteci krizlerini yönetme ve ekonomik-kalkınmacı işbirliklerini güçlendirme konularına odaklanan Ankara, önce Rusya ve İran’ın Esad rejimine desteğinin zayıflaması ve daha sonra Esad’ın kaçışının ardından Şam’daki güç boşluğunun doldurulması gibi kritik eşiklerde aktif diplomasi ve askeri kapasite kullanarak dengeleri değiştirebilmiştir. Benzer şekilde, Filistin meselesinde Hamas’ın meşruiyet kazanması, Gazze’deki kalıcı ateşkesin sağlanması, Türkiye’nin insani yardımdan stratejik arabuluculuğa uzanan geniş bir yelpazede etkin rol oynadığını göstermektedir.

Bütün bu gelişmeler ışığında, Türkiye’nin kazan-kazan odaklı ittifak modelinin güçlü bir alternatif diplomasi paradigması sunduğu açıktır. Batı merkezli ittifakların çıkar odaklı ve çifte standartlı tutumuna karşı “istikrar için dayanışma” ilkesiyle hareket eden Türkiye, çok boyutlu ve esnek bir dış politika çizgisi takip ediyor. Bölge ülkeleriyle sağlam temellere dayalı iş birlikleri kurmaya odaklanan Türkiye, bölgede istikrara dayalı yeni bir statüko inşa etme çabasının lider aktörü olarak öne çıkıyor.

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.