21. Yüzyıl, 100 yıl önce masa başında emperyalist emellerle çizilmiş haritaların, bu defa barış, istikrar ve kalkınma odaklı olarak yeniden şekillendiği bir asır. Türkiye, Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın güçlü, kararlı ve vizyoner liderliğinde, çok taraflı işbirlikleri ve ortak kalkınma hedefleriyle Avrasya’da stratejik ortaklıklarla şekillenecek tarihi hamleler yapıyor. Türkiye, 21. Yüzyıl’ın yeni sıklet merkezi olan Adriyatik’ten Pasifik’e uzanan geniş jeopolitik kuşağın merkezinde yer alan stratejik konumuyla, aynı zamanda yeni işbirliği haritalarını çizen oyun kurucu kimliğiyle dünya siyasetinde sahne alıyor.
Batı’nın etki sınırlarının daralmasını önleyemediği, Doğu’nun ise yükselirken stratejik bocalamalar yaşadığı bir dönemde; Türkiye, kurduğu stratejik üçgenlerle ve beş denizi birbirine bağlayan koridorlarla Türkiye Yüzyılı Vizyonu’nun hakkını veren ve ekonomisini 2050’ye doğru 5 trilyon dolara taşıyacak büyük hamleler yapıyor. Türkiye-Azerbaycan- Pakistan ve Türkiye-Rusya-İran üçgenleri, yalnızca diplomatik inisiyatifler olmayıp; aynı zamanda Türkiye’nin barış ve istikrar odaklı jeostratejik hamlelerinin izdüşümleri olarak karşımızda duruyor. Bu üçgenlerin her biri, Türkiye’nin çok yönlü ve çok katmanlı dış politika becerisini, bölgesel güç merkezleriyle senkronize edilmiş stratejik adımlarını da temsil etmekte.
Söz konusu iki stratejik üçgen, beş denizi ve üç koridoru da birbiriyle entegre eden bir vizyonu temsil etmekte Sayın Cumhurbaşkanımızın vizyoner liderliğinde, Türkiye için ‘asırlık’ bir hamleden söz ediyoruz. Türkiye–Azerbaycan–Pakistan kardeşliğinin temelinde ortak tarih, kültürel yakınlık ve askeri alanda derinleşen dayanışma kadar, jeoekonomik tamamlayıcılık da yer almakta. Zengezur Koridoru’nun açılmasıyla birlikte Türkiye, Güney Kafkasya üzerinden Orta Asya‘ya uzanan Orta Koridor’u daha etkin hâle getiriyor. Azerbaycan üzerinden Türkmenistan’a, oradan Çin sınırına uzanan bu hat; Avrupa ile Asya arasındaki ticarette süreyi haftalarca kısaltan alternatif bir güzergah sunuyor.
Diğer yandan Pakistan’ın Hint Okyanusu‘na açılan Gwadar ve Karaçi limanları, Türkiye ile Irak’ın stratejik işbirliği ile hayat bulacak Kalkınma Yolu Projesi ile entegre olarak, Türkiye’yi Güney Asya’ya bağlayan yepyeni bir enerji ve lojistik hattına da işaret ediyor. Bu sayede, Türkiye ilk defa Güney ve Güneydoğu Asya ile doğrudan bağ kuran bir ‘oyun kurucu’ ülke unvanını da yakalıyor. Kara, demiryolu ve liman entegrasyonlarıyla bu hattın tüm yük ve enerji taşımacılığı, Türkiye merkezli bir küresel ve bölgesel tedarik zinciri ağının oluşmasını da müjdelemekte.
Her iki üçgen de Türkiye’nin Avrasya’daki oyun kurucu rolünü tahkim eden stratejik adımları temsil etmekte. Türkiye’nin ‘coğrafi kaderi‘ni topyekun kalkınma odaklı bir hamleye, ‘Beş Deniz‘ odaklı bir işbirliğine dönüştüren adımlar: Baltık, Karadeniz, Hazar, Basra ve Hint Okyanusu. Türkiye, söz konusu beş denizi birbirine bağlayan tek ülke olma potansiyeli ile, hem kara hem deniz üzerinden geçen tüm ticaret yollarının doğal kavşağı hâline gelmekte. Bu durum, enerji akışından dijital otoyollara, gıda arz güvenliğinden sanayi lojistiğine kadar onlarca alanda Türkiye’ye merkez ülke olma avantajı sağlıyor. Türkiye, kurduğu stratejik üçgenlerle ve birbirine bağladığı koridorlarla yalnızca kendi ekonomik kapasitesini büyütmüyor; aynı zamanda bölgesel barışa ve küresel düzen arayışına da ‘istikamet‘ veriyor. Bu nedenle, Cumhurbaşkanımızın liderliğinde, Türkiye Yüzyılı Vizyonu, sadece stratejik bir kalkınma hamlesi değil; aynı zamanda yeni çağın ortak aklını temsil eden evrensel bir vizyondur.