Türkiye, neredeyse elli yıldır bir terör sorunuyla karşı karşıya. 1978’de kurulan PKK terör örgütü, ’80’li yıllar boyunca Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin kırsal alanlarında çeşitli eylemler gerçekleştirdi. Örgüt, 1990’ların istikrarsız ve kaotik ortamında eylemlerini şehir merkezlerine doğru genişletti. Bu süreçte, terör eylemleri ve şehit haberleri adeta günlük hayatın sıradan bir rutini hâline geldi. Aynı dönemde, PKK, yabancı devletlerden giderek artan şekilde destek aldı. Devlet de her dönem terörle mücadele açısından yeni yöntemler geliştirdi. Ancak örgütün potansiyelini Suriye, Irak ve İran gibi komşu ülkelere yayacak şekilde genişletmesi ve Avrupa yapılanmasını kurması terörle mücadelede zorluklar yaşanması sonucunu doğurdu. 1990’larda Türkiye’de karşılaşılan siyasî istikrarsızlık, eylem kapasitesini geliştirme bakımından örgütün işini nispeten kolaylaştırdı. PKK, tam da yabancı devletlerin kendisinden beklediği şekilde, ülkenin ekonomik kaynaklarını ve enerjisini harcamak açısından Türkiye karşıtlarının vesayet aparatı oldu.
3 Kasım 2002’de iktidara gelen AK Parti’yi bekleyen zorluklardan biri de terörle mücadele konusuydu. O zaman başbakanlık koltuğunda oturan Cumhurbaşkanı Erdoğan, terörle mücadele konusunda çok boyutlu bir yaklaşım benimsedi. Erdoğan, terörle mücadelenin güvenlikle ilgili yönünden taviz vermeden topluma yönelik kapsayıcı ve kuşatıcı bir yol izledi. Farklı dönemlerde atılan demokratikleşme adımları çerçevesinde Kürt kökenli vatandaşlarımızın hak taleplerine cevap verildi. Böylece örgütün toplumsal tabanının zayıflatılmasına çaba harcandı. Bu çabalarda belirli bir mesafe kat edilse de dış güçlerin bir başka taşeronu olan FETÖ’nün güvenlik ve yargı güçlerine yerleştirdiği yapıların da etkisiyle süreç provoke edildi. Böylece somut bir sonuç alınması engellendi.
Türkiye, 2015’ten itibaren çukur/hendek operasyonlarıyla birlikte terör örgütünün şehir içindeki yapılanmasının etkisini kırdı. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra güvenlik güçlerindeki FETÖ unsurlarının ayıklanmasıyla birlikte terörle mücadele de ivme kazandı. Sınır ötesi harekâtlar aracılığıyla PKK’nın Suriye’deki yapılanması PYD/YPG’ye ciddi darbe vuruldu. Terörle mücadelede insansız hava araçları başta olmak üzere teknolojik imkânların daha fazla kullanılmasıyla birlikte örgütün hareket kabiliyeti önemli ölçüde azaldı. PKK, sonuç alıcı operasyonlar nedeniyle ülke içinde aktif unsurlarının çoğunu kaybettiği gibi yeni militan devşirmekte de zorlandı. Böylece örgüt, hem ülke içindeki hem de sınır ötesindeki potansiyelinde gerileme yaşadı.
Terör örgütü, ABD ve Rusya başta olmak üzere bazı devletlerin desteğiyle PYD/YPG aracılığıyla Suriye’de tutunmaya çalıştı. Ancak son dönemde Suriye’de yaşanan gelişmeler, terör örgütünün hamle gücünü sınırladı. Trump’ın başkan seçilmesinden sonra ABD’nin Suriye’den çekileceğinin anlaşılması, Rusya’nın da Ukrayna’da yaşanan savaşa odaklanması Türkiye’nin desteklediği Suriye Millî Ordusunun kısa süre içinde ülkede hâkimiyeti eline almasını sağladı. Dış desteğin zayıflaması, PYD/YPG’nin de kendi geleceğine ilişkin endişelerinin artmasını beraberinde getirdi. Öcalan’ın PKK’ya silah bırakma çağrısı yapmasının Suriye’deki unsurlara ne ölçüde yansıyacağı merak ediliyordu. Geçtiğimiz haftalarda millî hükümetle örgüt arasında varılan uzlaşı, PYD/YPG’nin silah bırakma sürecine girdiğini ortaya koydu.
Son yıllarda dünya genelinde yaşanan gelişmeler küresel dengelerin değiştiğini gösteriyor. Türkiye de beliren yeni dünya düzeninde en önemli aktörlerden biri durumunda. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin tarihsel bağlarının ve coğrafi konumunun sağladığı bütün olumlu etkileri siyasî güce tahvil edecek adımlar attı. Aynı zamanda dış politikada ilkelerden taviz vermeden farklı dengeleri gözeterek ülkenin nüfuz alanını genişletti. İslâm ülkeleri başta olmak üzere öteden beri Batı’nın hegemonyası altında kalan pek çok ülke açısından Erdoğan lider, Türkiye ise rol model oldu. Ancak maddî güç unsurlarıyla desteklenmediği takdirde söz konusu kültürel ve siyasî süreçlerin sınırlı bir etki doğuracağı açık. Bu nedenle, Cumhurbaşkanı Erdoğan, yerli ve millî teknoloji hamlesini başlatarak özellikle savunma ve güvenlik alanlarında Türkiye’nin hızla öne çıkmasını sağladı. Böylece Türkiye, kısa sürede bu alanlarda dünyanın en önemli tedarikçilerinden biri durumuna geldi.
Türkiye’nin önümüzdeki dönemde daha güçlü bir konum edinebilmek için kendi iç yapısındaki sorunları çözmesi gerektiği açık. Terör, çok uzun yıllar boyunca hem ekonomik hem de siyasî açıdan Türkiye’ye ayak bağı oldu. Ülkenin kaynaklarının önemli bir kısmı terörle mücadeleye aktarılmak zorunda kaldı. On binlerce insan terör nedeniyle hayatını kaybetti. Yine dış politikada yapılacak hamlelerde, terörden kaynaklanan sorunlar bir engel olarak Türkiye’nin karşısına çıkarıldı. Küresel bir güç olma yolunda ilerleyen Türkiye’nin bu sorunu acilen gündeminden çıkarması elzem.
Suriye’de yaşanan gelişmelerden önce MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin terör örgütüne silahları bırakma çağrısı yapması bu çerçevede anlam taşıyor. Nitekim bu çağrıdan kısa bir süre sonra Suriye’de rejim değişikliği gerçekleşti. İlerleyen dönemde dünyanın farklı yerlerinde yeni gelişmeler yaşanması muhtemel. Oluşan bu yeni yapıda Türkiye’nin oyun kurucu sıfatıyla yerini alması gerekiyor. Son dönemde dış politika alanında yapılan tüm hamleler bu amaca matuf. Terör sorununu çözen bir Türkiye, geçmişten itibaren kendisini bağlayan tüm engellerden kurtulmuş olacak. Elbette bu sürecin tamamen sorunsuz ve sancısız geçilmesini beklemek çok doğru değil. Geçmişte, sürece yönelik sabotajlar sonuca ulaşılmasını engelledi. Bundan sonra da benzer bir durumla karşılaşılmaması için teyakkuz halinde olmak gerekiyor. Zira terör sorununu aşan Türkiye’nin ulaşabileceği yeri gören pek ülke, istihbarat örgütleri aracılığıyla sürece ket vurmak için harekete geçecektir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın öteden beri terörün bitirilmesi için kararlılık ve irade gösterdiği biliniyor. Türkiye’nin dış politikada etki alanını genişleten hamlelerinin yanı sıra yerli ve millî üretim gücünü artırması yeni bir faza girilmesini sağlayacak. Erdoğan’ın Türkiye Yüzyılı nitelemesiyle ifade ettiği bu yeni dönem, içte ve dışta hamle becerisi yüksek ve kurumsal kapasitesi gelişmiş güçlü bir devlet idealine yaslanıyor. Bu anlayışın içerdiği bir diğer önemli husus, devlet ve millet arasında tam bir birlikteliğin sağlanması. Güçlü bir devlet yapılanması için millî güç unsurlarının tam anlamıyla kullanılmasının gerekli olduğu açık. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu potansiyelden her bakımdan istifade edecek güçlü adımlar attığı gibi dünyadaki pek çok toplumun da desteğini alıyor. Erdoğan’ın kişisel karizması ve liderlik vasıfları, İslam ülkeleri başta olmak üzere farklı coğrafyalarda yaşayan insanların ortak lideri olmasını beraberinde getiriyor. Yeni bir dünya düzeninin ortaya çıktığı bu dönemde Türkiye’nin enerjisini en doğru ve en verimli şekilde kullanması oldukça önemli. Terör sorununun çözülmesi, bu konuda yaşanan kıymetli gelişmelerden biri olacak. Böylece Türkiye Yüzyılı’nda en kritik eşiklerden biri daha aşılacak.