“Dün dündür bugün bugündür.” -Süleyman Demirel
Türk siyasi hayatını takip edenler bilir, sağ cenah hiç bu kadar konsolide olmuş oylara sahip olmamıştır. 23 yıldır iktidarda koalisyon olmadan süregelen bir hükmü basitçe yeni bir tarih olarak ifade etmeliyiz. Türk siyasi tarihi Recep Tayyip Erdoğan‘ı Süleyman Demirel, İsmet İnönü ve Turgut Özal’dan daha fazla yazacak. Tarih yaşarken yazılmaz, olaylar yaşandıktan sonra yazılır. Türk siyasetinde yeni bir dönemde olduğumuzu 2002’de veya 2020’li yıllarda bilmiyorduk. Bugün seçim öncesi olan olaylarla birlikte halen yeni bir dönemin ayak seslerinin farkında değiliz. Artık yıllarca süren koalisyonlar, yargıda ve orduda vesayet, savunmada dışa bağımlılılık, hatta ülkenin kanayan yarası terör bile çözülmüş ve çözülmekte olan sorunlarımız. Bu noktada Türkiye’de 20 yaşındaki bir kişi bu bahsi geçen problemlerden ancak terörü biliyor. Bu hiç şaşmaz bir gerçek olarak AK Parti ve Recep Tayyip Erdoğan’ın büyük bir başarısıdır.
Erdoğan’ın İstanbul Belediye Başkanı olarak 1998 yılında Marmara Üniversitesi’nde verdiği soru cevap söyleşisinin üstünden tam 27 yıl geçti. Bugün Erdoğan halen siyasi arenayı silip süpürmeye devam ediyor. O gün ise Recep Tayyip Erdoğan olarak çok daha farklı bir Türkiye’nin üstüne koşmaktaydı. Bu neden önemli? Çünkü değişim çoktan gerçekleşti. Erdoğan Türk siyasetiyle beraber Türkiye’yi ve köklü problemlerini çözmeyi başardı. Bugün ise onun önünde bir sınav var. Bu sınav tarihte bir ilk. İktidarı bırakmadan devam edip Türkiye’de yepyeni bir dönüşüme yol açmak onun elinde. Ancak muhalefet partileri arasında yoğun bir arzu var. Onu alaşağı etmek ve tarihte yeni bir dönem açmak. Bu yeni dönemin ayak sesleri gelse dahi ben Erdoğan’ın tekrar tekrar kazanmasını engelleyebilecek bir muhalefet aklı görmüyorum. Çünkü Erdoğan 23 yıldır bu ülkenin bilfiil başında. Bu artık bir tarihi gerçeklik. Muhalefet bu gerçeği diğer gerçekleri görmediği gibi görmüyor.
“Toplumun her kesimiyle uzlaşma, ilerlemenin anahtarıdır.” -Bülent Ecevit
Artık siyaset sahnesinde CHP gerçekleri görmüyor demek, CHP Türkiye tabanından kopuk demek bayat bir klişe haline gelmiş durumda. Bu söylem sıklıkla kullanılıyor ve CHP ise her geçen gün biraz daha bu probleminin farkına varıyor. Bunun bir göstergesi 2024 yerel seçimleridir. Her ne kadar CHP’li belediyeler seçimlerde fazla oy kazanmış da olsa siyaset makinesi AK parti de kısmi cevap verebilmiş gözüküyor. Burada hızlı atılan ekonomik adımlar ve Terörsüz Türkiye girişimi önem arz ediyor. Ülkede ise kutuplaşma son siyasi söylemlerle gitgide tırmanmış durumda.
Özgür Özel’in 19 Mart günü Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınmasını bir darbe girişimi olarak görmesi, bu söylemde son derece ısrarcı olması gerçeğin hakiki bir betimlemesi olmasından değil tabanındaki duygusal tepkiden kaynaklanıyor. Yani CHP yolsuzluk iddialarını örtmek adına kutuplaşma dilini tercih ediyor. CHP şimdiye kadar tabanının duygularını ifade etmekte çok başarılı ancak kalan kimselerin hislerine tercüman olmakta da bir o kadar başarısız oldu.
Erdoğan’ın AK Partisi ise tam 23 yıldır bu milletin hissettiklerini ifade etmekte ısrarcı ve bundan ötürü milli iradenin sesi olmakta başarılı oldu.
“Gerçek aramakla bulunmaz fakat bulanlar hep arayanlardır.” -Bayezid-i Bestami
Peki yeni olarak AKP-CHP ikiliği ülkemizin faydasına olacak şekilde hangi argümanlara ihtiyaç duymaktadır? AK Parti cephesinde izlenmesi gereken yol seçim kazanabilmek adına köklü değişimlere imza atmak olacaktır. AK Parti bugün seçime girerse kaybedeceği ihtimalini ciddiye alıyor ama gerekenleri yapmakta daha yavaş kalıyor. Bunun düzelmesi için parti içinde ne gerekiyorsa yapılmadığını hissettiren, kolaya kaçan bir AK Parti var. Toplumun hislerini tercümede yavaşlayan bir AK Parti var. AK Parti her büyük sanatkarın yaşadığı bir problemi yaşıyor. Hem üretkenlikte hem de kendini aşmakta zorlanıyor. İfade edilmeli ki ancak tek rakibi kendisi olan bir parti AK Parti. 23 yıllık bir iktidarı küçümsemeden söylemek gerekir ki AK Parti hem çok üretken hem çok problem çözen hem de kendini sürekli yenileyen bir parti olmuştur. Erdoğan ve dolayısıyla Parti bu noktada kendini yeniden aşarsa belkide 30. yılda AK Parti yeni bir kırılımla beraber Türk/Dünya Siyaset sahnesine ismini kazımış olacaktır.
“Büyük işleri, büyük milletler yapar” – Mustafa Kemal Atatürk
CHP içinse daha gerçek temelleri olan daha bütünleyici bir dile ve üsluba dönmekte fayda var. CHP’den beklenti içinde olan muhalif taban şuanda istediğini bulamamasına rağmen CHP bünyesinde oy kullanıyor. İktidarı isteyen Halk Partisi oyları konsolide etmekte başarısızlık yaşamaktadır. Kısaca rehavet var. CHP bu rehavetle geçen seçimde başarısız olmuş ve seçimi Erdoğan’a vermişti. Eğer ki iktidara giden bir CHP olacaksa partinin kucaklayıcı olması ayrıştırıcı olmasına kıyasla daha çok gerekmektedir. Bunun sebebi de CHP’nin toplum tabanına seslenmekte halen zorlanmasıdır. AK Parti’li seçmeni ikna etmekte çaba bile harcamamaktadır. CHP’nin kendi siyasi tarihinde hiç olmadığı kadar bir “somutlaştırma” (yani hedefleri reel başarılara dönüştürme) ve “sahicilik” (yani söylemlerin gerçeklikle bağdaşması, sağduyuya yakın olması) derdi var. Bunun da gerçekçi, sağlam adımlarla çözülmesi yönünde hareket edildiği anlaşılıyor.
Son tahlilde toplumun çoğunluğunun AK Partinin 2007’deki halini bugün ki CHP’ye tercih etmesi yadsınamaz bir gerçek olarak karşımıza çıkıyor. Bunun da altında Halk Partisi siyasetinde eksik kalan yanların çokluğu yatıyor. Aslında olan şeyin ise Halk Partisinin halka dair temsil siyasetinin güçlenmesi değil, AK Parti’ye olan reaksiyonlar olduğu anlaşılıyor. Kısaca AK Parti’nin eskiye dair ve değişim/reform arayışları devam ederken Halk Partisinin potansiyel yeni siyaset söylemleri sahiciliğe yaklaşma çabasıyla devam ediyor.