Sanatçıları rahat bırakın – SALİH TUNA

Sanatçıları rahat bırakın – SALİH TUNA
A+
A-


Sanatçı arkadaşlarımızın çoğu nahif insanlardır, zorlamaya hiç gelemezler. Sahici sanatçı olduklarını zannedecek kadar da kendilerinin farkında değildirler.

Ne ki, bilmedikleri anlamadıkları şey de yoktur; sanatçı ile zanaatçı arasındaki fark hariç.

Duygusal oldukları kadar da kullanışlıdırlar.

Amorf yapıları nedeniyle baskılara bağlı şekil aldıklarını keşfeden “çakal algı operatörlerinin” en kolay taklaya getirdikleri insan evlatlarıdırlar.

Taklaya getiremedikleri sahici sanatçılara da mavi gökyüzünü haram ederler. Orhan Gencebay‘dan merhum Timur Selçuk‘a kadar yapmadıkları rezillik kalmadı. Yavuz Bingöl‘e küfretmek de en mutat “muhalif sporları” arasında.

Şu hâle bakar mısınız:

Filiz Akın ölüyor, taziyeden önce akıllarına, “Keşke Hülya Koçyiğit ölseydi” şeklinde terbiyesizleşmek geliyor. Sırf bu ülkenin Cumhurbaşkanı’nı seviyor diye Ajda Pekkan bile şerlerinden kurtulamadı. Fazıl Say dostum bile onca muhalifliğine rağmen linçlerinden az “nasibini” almadı.

Gezi‘de malum “sanatçıları” taklaya getirmekle nasıl bir randıman aldılar ki aynı tarifeyi (CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in öncülük ettiği olayların ardından) uygulamak için yırtınıyorlar, bilemiyorum. (Özgür Bey’e de aşk olsun, mütevazı/sakin güç dedik, hırçın bir kantin militanı oluverdi. Bülent Arınç “Benim kahramanım” demişti, Papandreu‘nun kahramanı çıktı. Neyse…)

Benim bildiğim şudur:

O kadar yırtındılar ki en sonunda Türkan Şoray‘dan da istedikleri açıklamayı aldılar. Berna Laçin de hâliyle çok sevindi; “Önünde eğildiğim tek Sultan The Sultan” diye rüşvet-i kelam eyledi… Yahu 79 yaşındaki Türkay Şoray’ımızı ahir ömründe siyasi kavganıza meze yapmakla neyi elde etmeye çalışıyorsunuz? (“Bernacığım” hele ki sen, milliyetçi ve mukaddesatçı geniş kitlelerin gözünde nefret objesine dönüştün diye Türkan Hanım da dönüşmek zorunda mı?)

İşin garibi, Türkan Şoray kesmedi hemen ardından sırayı Ediz Hun‘a getirdiler. Neyse ki o da arzuladıklarını verdi de en azından hayatta olduğunu öğrenmiş olduk. Zira sadece son bir yılda Ayten Gökçer‘den Filiz Akın’a, Murat Soydan’dan Fatma Karanfil‘e kadar (Ah Fatma Abla, nur içinde yat) ne çok Yeşilçam’ın yıldızını kaybettik.

Aramızdan ayrılanlar da bunlardan az çekmedi ha! Malkoçoğlu başta olmak üzere kahramanlık filmleriyle dalga geçtikleri Cüneyt Arkın mesela. Hele ki, “Arabeskçi” diye aşağıladıkları rahmetli Ferdi Tayfur…. Bir defasında “Çok canımı sıktılar benim…” demişti Ferdi Baba, “Ben bu milletin çocuğuyum, beni kabul etmek zorundalar; aşağılamak istiyorlar, kendileri çok büyük müzisyenmiş, büyük besteciymiş gibi…”

Cem Yılmaz’ın da yaşadığı sürece bunlardan daha çok çekeceği var. Öyle X hesabını kapatmakla bunlardan kurtulacağını sanıyorsa felaket yanılıyor.

Bunların şerrinden kurtulmanın yolu, Türkiye’ye döndüğü için “döneklikle” suçlanan efsanevi sanatçımız Cem Karaca gibi rest çekmektir: “Ben döneksem döndüm diye memleketime / Döndüm baba, döndüm işte oh be!”

Budur!..

Çünkü bunların “mahalle baskısına” boyun eğmenin veya algı seylaplarına kapılmanın sonu yoktur; Aybüke Pusat misali kendi kendine jilet atmaktan başka. (Hayır yani, aklını yele vermeyen hangi “sanatçı” bölüm başı çuval dolusu para aldığı film şirketinin dizisini yayımlayan yayıncı kuruluşu “izlemeyin” diyerek boykot eder.)

Bu millet hoşgörülüdür, ötekileştirmeyle hiç işi olmaz. Bu nedenle yaşam tarzı bakımından kendisine ters düştüğü hâlde Zeki Müren‘e “Paşa” dedi, Bülent Ersoy‘a da “Diva.”

Demem o ki, “mana iklimine” hakaret etmeyen, saygı duyan sanatçıları her daim bağrına basan bu milletle “sanatçıları” karşı karşıya getirmeye çalışmayın.

Bırakın, herkes işini yapsın. Sanatçı sanatını icra etsin, siyasetçi de siyasetini.

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.