Terörsüz Türkiye projesinin en önemli adımı, 12 Mayıs’ta PKK’nın kendini feshetmesi ve silahları bıraktığını açıklamasıyla atıldı. O günün üzerinden topu topu üç hafta geçti. Yakın tarihte acı tecrübeler yaşandığı için ilgili tarafların hepsi temkinli bir iyimserlik içinde. Özellikle siyasi partilerin sürece özen göstermeleri dikkate değer.
Merak edilense silah bıraktığını ve feshedildiğini açıklayan PKK’nın nasıl bir tavır izleyeceği. Dışarıda “Silah bırakmayın” diyenlerden örgüt içinde kendi pozisyonunu garantiye almanın derdine düşenlere kadar bir sürü farklı ses çıkaran var. Ama esas olan örgütün merkezi kararı…
Bu açıdan da en hassas alan Suriye… Suriye’de SDG’nin nasıl tavır takınacağı konusunda soru işaretleri var ki Başkan Erdoğan, Azerbaycan dönüşü bu konuya dikkat çekti:
“Görüyoruz ki Suriye Demokratik Güçleri hâlâ oyalama taktiklerine devam ediyor. Bundan vazgeçmeleri şart. Alınan kararların uygulanmasını çok yakından takip ediyoruz.”
Suriye’deki bu ayak diremeler şaşırtıcı değil. Bu direnç bir süre devam etse de sonunda Öcalan çizgisi belirleyici olacak. Aynı şey PKK ve DEM Parti‘nin siyasi yolculuğu için de geçerli. Özellikle PKK’ya yönelik sadece “Örgüt işi ağırdan alıyor, ipe un seriyor” eleştirileri yok, aynı zamanda örgüt içinden ve dışından, “Savaşı niye bırakıyorsunuz?” diyenler, “PKK devrimcilikten de uzaklaşıyor” diye esip gürleyenler var. Ama bütün bunlara karşı “demokratik siyaseti” öne çıkaranlar da var.
O isimlerden biri de Kandil’in en etkili baronlarından PKK kurucusu Duran Kalkan. Öcalan çizgisinde olan Kalkan’ın son açıklamaları hem örgüt içindeki hem de Türkiye solundaki şiddetseverlere bir cevap niteliğinde. Şöyle diyor:
“PKK 48 yıldır silahlı direniş yürütüyor. Şimdi bu kadar savaşıldıktan sonra ‘Niye savaşı bırakıyor?’ diyorlar? Peki, bu halk hep savaşacak mı? Kürtlerin ömrü hep savaşla mı geçecek? Bazıları çok akıllı! Bu kadar savaş istiyorlarsa kendileri savaşsınlar. O kadar savaş âşığıysalar durmasınlar, savaşsınlar, ellerinden alan mı var?”
Kalkan, “Kimse PKK’ya savaş dersi vermeye çalışmasın” diyerek şöyle devam ediyor:
“Bu PKK 48 yıl silahlı mücadele yürütmüş. Herkes biraz da kendi gerçeğine bakarak bu sözleri söylemeli. Şimdi bu silahlı direnişi sona erdirmek isteyince devrimcilikten uzaklaştı diyorlar. Bir mücadele yönteminin devrimci olup olmadığını şiddet düzeyi belirlemez. ‘Silahlı şiddet içeren yöntem devrimcidir, silahlı şiddet içermeyen devrimci değildir, reformizmdir’ diyenler yanılıyorlar. Devrimciliğin ölçüsü hiçbir zaman silahlı şiddet değildir.“
Şu tespitleri de değişime nasıl hazırlandıklarının işareti:
“Biz hareket olarak stratejik değişimde artık günün gerektirdiği mücadele yöntemlerini, araçlarını kullanmak için bir çaba, değişimdönüşüm mücadelesi içerisindeyiz. Bu, örgütsel yapımız bakımından da geçerli olan bir durumdur.”
Bir PKK kurucusundan gelen bu açıklamalar, “Örgüt ayak diriyor” gibi negatif yaklaşımları anlamsız kılıyor. Bu da örgütün yeni döneme uygun bir hazırlık içinde olduğunu gösteriyor. Devlet de bunun farkında ki MHP Lideri Devlet Bahçeli‘nin başlattığı “Terörsüz Türkiye” sürecinin önemli isimlerinden bir hukukçu, gelinen noktayı “Her şey yolunda” diye değerlendiriyor:
“İşin esasında bir geri adım, bir kırılma yok. Silahlar teslim edildikten sonra demokratik siyaset devri başlayacak.”