Gazze’de tarihin en barbar soykırımını sürdüren Siyonist İsrail rejimi bir yandan da ‘nükleer enerjiye sahip olmamalı’ diyerek İran’a saldırıyor. Gerekçesi hem çok ahmakça hem küstahça. “İran nükleer enerjiye sahip olursa ardından bu enerjiyle silah yapacak ve beni vuracak” diyor.
Oysa dünyayı aptal yerine koyan İsrail’in şu an neredeyse 400’e yakın nükleer bombası var. Yani bırakın İran’ı bütün Ortadoğu’yu küle çevirecek kadar atom bombasına sahip.
İşte bu nedenle diğer bütün gerekçeleri gibi İsrail’in bölgesel savaş ve kaos senaryosunu devreye sokmak üzere sarıldığı ‘nükleer bahane’ de artık çöküyor. Zira İsrail’in 1950’lerden beri atom bombasına sahip olduğunu ve nükleer testlerde bulunduğunu herkes biliyor. Fakat nedense kimse bunu dile getirmiyor. Donald Trump dâhil bütün ABD Başkanları İsrail’in nükleer silahları hakkında yorum yapmaktan kaçınıyor. Ancak ABD medyasının İran’ın saldırılarında yeni hedefin büyük olasılıkla Negev çölünün güneyinde Dimona’daki nükleer reaktör olacağını yazması dikkatleri yeniden İsrail’in sahip olduğu atom bombalarına çevirdi.
Nükleer silahlara dünyada en çok para ve kaynak ayıran ülke olan İsrail’in ikiyüzlülüğü ve tutarsızlığına Batılı bilim insanları da isyan ediyor. Bulletin of the Atomic Scientist adlı portalda yayımlanan 21 Mart 2025 tarihli makalede “ABD’nin İsrail’in nükleer silahları konusundaki ikiyüzlülüğü sona ermeli” çağrısı yapılıyor.
***
Victor Gilinsky ile Leonard
Weiss’in imzasını taşıyan analizin görselinde ise İsrail Savunma Bakanlığı’nın Mart 2023’teki bir denemesinden alınmış nükleer başlıklı Jericho III adlı balistik füzesinin resmi kullanılmış. Jericho III füzesi 4 bin kilometreyi aşan menziliyle İran, Pakistan, Avrupa ve Batı Rusya’nın tamamına ulaşabiliyor. Oysa İsrail, yaygın olarak bilinmesine rağmen nükleer silah cephaneliğinin varlığını asla kabul etmiyor. Ama sahip oldukları nükleer bombalarla dünyaya hava atmayı ihmal de etmiyorlar. Çünkü korkuları yok. ‘Kimse bizden hesap soramaz’ düşüncesindeler. Pervasız davranıyorlar. Oysa işledikleri her cürüm ve itiraf ettikleri her suç dosyalarına işleniyor. Örneğin İsrail televizyonlarında yayımlanan “The Atom and Me” adlı belgeselde İsrail’in nükleer sicili ortaya serilmiş. Nükleer sırları ve silahları ABD’den nasıl çaldıklarını, nükleer silah kontrol anlaşmasını nasıl ihlal ettiklerini, nükleer testlerin yapıldığı yerler hakkında nasıl dünyaya yalan söylediklerini teker teker anlatıyorlar.
***
Belgesel dizide nükleer bilgileri veren ve çevirdikleri dolapları anlatan kişi Lakam’ın başındaki Benjamin Blumberg. Lakam, İsrail bilimsel istihbarat ajansı demek. 2018’de ölen ve Yahudilerin nükleer babası olarak tanınan Blumberg, belgeselde çoğu bilgiyi Mossad’dan dahi gizlediklerini söylüyor. Zaten bu ifşaatları da ölümünden sonra yayımlanmak şartıyla yapmış.
Belgeselde 1960’larda Pensilvanya’daki NUMEC tesisinden uranyum 235 bombalarının çalınması, ve İsrail’in 1979’da Güney Afrika açıklarındaki nükleer testi de yer alıyor.
İsrail, 1970 Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması’nı (NPT) imzalamamış olsa da tarafları atmosferde veya okyanuslarda nükleer bomba patlatmamaya mecbur eden 1963 Sınırlı Nükleer Deneme Yasağı Anlaşması’nı imzaladı ve onayladı. Ancak İsrail, Güney Afrika’daki nükleer testleri okyanusta yaparak bu yasağı çiğnedi. Ve ne acıdır ki bu suçlar için şimdiye kadar kimse İsrail’den hesap sormadı. 10 Aralık 1996 tarihinde BM tarafından kabul edilen kararda Ortadoğu bölgesinin nükleer silahlardan arındırılması talep edildi. Ancak İsrail buna yanıt bile vermedi. BM’ye bağlı Uluslararası Atom Enerji Ajansı (UAEA) İran’ı olmayan nükleer silahları üzerinden mahkûm ederken yüzlerce nükleeri olan İsrail’i ise görmezden geliyor. Hâsılı kelam, Suikasta uğrayan John Kennedy’den beri hiçbir ABD başkanı İsrail’in nükleer programını dizginlemeye çalışmadı.
Şimdi insanlık bir yandan daha sahip olmadığı nükleer enerji nedeniyle saldırıya uğrayan İran’a bir yandan da yüzlerce atom bombasına sahip olan ve illegal testlere devam eden İsrail’in nükleer pişkinliğine bakıyor. Bu nükleer çelişkiyi, korsanlık ve arsızlığı da Batı’nın bu konudaki ikiyüzlülüğünü de dünya artık kabul edemiyor.
Ve öyle görünüyor ki Gazze’deki soykırım ile dönüşen yeni küresel süreçten sonra İsrail’e dair nükleer tabu da tiyatro’da tarihe karışacak.