Küresel Ekonomide Denge Arayışı: Trump’ın Vergi Politikaları

Küresel Ekonomide Denge Arayışı: Trump’ın Vergi Politikaları
A+
A-


Donald Trump’ın ikinci başkanlık döneminde uygulayacağı ekonomi politikaları, korumacılık eğiliminin yeniden yükselişe geçebileceğine işaret ediyor. Gümrük vergilerinin artırılması ve ticaretin yeniden yapılandırılmasına yönelik planlar, hem ABD ekonomisinin iç dinamikleri açısından hem de küresel tedarik zincirleri bağlamında çok boyutlu etkiler yaratma potansiyeline sahip. Özellikle ithalata getirilecek vergilere endekslenen bu yaklaşım, uzun süredir serbest ticaret prensibiyle şekillenmiş küresel ticaret mimarisinin geleceği hakkında tartışmalar yaratmaya başladı.

ABD Başkanı Trump 2 Nisan 2025 tarihinde Uluslararası Acil Ekonomik Yetkiler Yasasını dayanarak 185 ülkeyi kapsayan yeni bir vergi planı açıkladı. Yeni vergilerin gerekçeleri olarak ABD’nin ticaret ilişkilerinde yaşadığı karşılıklılık sorunu, döviz kuru gibi unsurlar ve diğer ülkelerin ABD’ye uyguladığı yüksek gümrük vergileri yer alıyor. Hızlıca uygulamaya geçmesi planlanan vergi planı, ilk aşamada ithal ürünlere ülke bazlı olarak yüzde 10 ila 50 arasında değişen oranlarda gümrük vergileri uygulanmasını öngörüyordu. Ancak bu vergiler pek çok ülke için doksan günlük bir süre askıya alınarak yüzde 10 düzeyinde uygulanacak. Vergilerin ilk halinin hesaplanmasında, ABD’nin ilgili ülke ile dış ticaret dengesi göz önünde bulunduruldu. Öte yandan, vergi uygulamaları sadece ülke bazında değil ürün bazında da seçici bir yapı gösteriyor. ABD için kritik bazı hammadde ve sektörlerde -yarı iletkenler, çelik, alüminyum, bakır, otomobil ve kereste gibi- vergi kapsamı dışında tutulacak ürünler bulunuyor.

Etki ve Tepkiler ile Gümrük Vergileri

ABD açısından bakıldığında, bu politikaların temel hedefi ABD sanayisini dış etkilerden korumak. Bu yolda dış ticaret açığını sınırlamak, yurt içi üretimi desteklemek ve istihdamı artırmak gibi amaçlar ön plana çıkıyor. Ayrıca, uluslararası rekabette ABD’li firmaların daha avantajlı bir konuma getirilmesi ve teknoloji transferine yönelik risklerin sınırlandırılması da öncelenmiş görülüyor. Ancak, böylesi geniş kapsamlı bir vergi reformunun yalnızca ülke içinde sınırlı kalması beklenmiyor. Küresel ticaret ve finansal sisteminin bu düzenlemelerden etkilenmesi bekleniyor.

Küresel düzeyde bakıldığında, ithalat maliyetlerinin artması tüketici fiyatlarında yukarı yönlü bir baskı yaratabilir. Bu da özellikle enflasyonist eğilimlerin etkili olduğu ülkelerde para politikalarının sıkılaşmasına yani faizlerin yükselmesine neden olabilir. Üretim maliyetlerinin yükselmesi, firmaların yatırım kararlarını ertelemesine yol açarken; belirsizlik ortamı doğrudan yabancı sermaye yatırımları ve portföy yatırımları açısından baskı yaratabilir. Sonuç olarak bu politikalar, arz şoklarıyla başlayan bir süreç, zamanla talep daralmasına yol açmasına sebep olabilir.

Küresel finansal piyasalarda vergi düzenlemelerine verilen ilk tepkiler, artan politika belirsizliği nedeniyle risk iştahının azalması yönünde oldu. Trump’ın ilk açıklamalarının akabinde hem ABD borsalarında hem de Asya ve Avrupa piyasalarında düşüşler yaşandı. Bu noktada, özellikle emtia fiyatlarındaki hareketlerin büyüme ve enflasyon gibi makroekonomik parametreleri etkileyeceği gözden kaçırılmamalı. Özellikle petrol fiyatlarındaki hareket ile “resesyon fiyatlaması” tartışmaları başladı. Bu durumda ABD büyümesinin daralabileceği ve FED tarafından faiz indirimi yapılabileceğine ilişkin çok sayıda beklenti dile getirildi. Bununla birlikte, vergi düzenlenmesindeki her yeni adım küresel risk iştahı ve beklentilerde oynaklık yaşanmasına da yol açıyor.

Çin, vergi politikalarından ABD ile ticaretinin yoğunluğu nedeniyle en çok etkilenecek ülke. Ayrıca Trump’ın açıklamaları açısından en hareketli ve verilen misilleme cevabı ile en hızlı ülke. İki ülke arasında teknoloji ve inovasyon alanlarında rekabet de tüm hızıyla devam ettiği için bu ilişki oldukça önemli. ABD’nin vergi politikalarına karşılık olarak Çin’in de çeşitli karşı önlemler alabileceği, özellikle stratejik ürünlerde ihracat kısıtlamalarına gidebileceği öngörülüyor. Çinli yetkililer, ABD Başkanı Trump’ın pek çok ülke için askıya aldığı gümrük tarifesinin Çin için art arda yapılan artışlar ile yükseltmesi sonucunda misilleme konusunda geri adım atmayacakları görüldü. Bu noktada, Çin’in mallarını dış pazara satmakta zorlanması halinde olacaklar ise merak konusu.

Bölgesel ekonomik dengeler açısından vergi uygulamaları incelendiğinde Avrupa Birliği söz konusu tarifelerden en fazla etkilenebilecek ekonomik bloklardan biri olarak dikkat çekiyor. Avrupa Komisyonu verilerine göre, AB’nin ABD ile yıllık ticaret fazlası 200 milyar doların üzerinde. ABD’nin, Avrupa’nın en büyük ihracat pazarı olması nedeniyle, uygulanacak her yeni tarife büyüme ve fiyat istikrarı üzerinde doğrudan etki yaratacaktır. Bu kapsamda yapılan çeşitli açıklamalar var. Örneğin, Avrupa Merkez Bankası Başkanı Lagarde’ın da ifade ettiği gibi, ABD’nin uygulayacağı ilave bir tarife, AB’nin milli gelirinde keskin bir düşüşe ve bölgedeki enflasyonda artışa neden olabilir. Avrupa tarafında genel olarak vergilerin müzakere edilebileceği beklentisi şu an için hâkim görüş.

Misillemeden Müzakereye Gümrük Vergileri

Çin ve AB dışında pek çok ülke süreçten etkilenecek olsa da sürecin dinamik yapısı net bir resim ortaya koymayı engelliyor. Türkiye açısından tarifeleri değerlendirilmeye iki ülke arasındaki ticari ilişkileri ele alarak başlayabiliriz. Ticaret Bakanı Ömer Bolat’ın açıklamalarına göre ABD ile 2024 yılında 35 milyar dolar seviyesini aşan bir dış ticaret hacmi söz konusu. Bu hacim içerisinde ABD’nin ihracattaki payı Türkiye’nin 2,4 milyar dolar üzerinde. Bir başka ifadeyle, bu hacim içinde ABD’nin ağırlığı artmakta ancak ABD de Türkiye için büyük bir pazar. TÜİK verilerine göre; makineler, mekanik cihazlar, kıymetli taşlar, metaller, otomotiv, halılar, diğer tekstil zemin kaplamaları, kireç, çimento, elektrikli makine ve cihazlar sektörleri Türkiye’nin ihracatında önemli kalemler. Sonuç olarak, Trump tarafından ilan edilen yüzde 10’luk vergi başlangıçtan beri ilan edilen en düşük düzeyde olsa da Türkiye’yi etkileyebilecek nitelikte. Türkiye için bu gelişmenin iki temel etki kanalı bulunmaktadır: Reel sektör ve finansal piyasalar.

Reel sektör açısından bakıldığında, Türkiye’nin en önemli dış ticaret partneri olan Avrupa Birliği’nde yaşanabilecek büyüme kayıpları, Türkiye’nin ihracat performansını olumsuz etkileyebilir. AB’deki muhtemel bir durgunluk Türkiye’de üretim ve istihdamı olumsuz etkileyebilir. Finansal kanal üzerinden ise, belirsizlikler risk iştahını azaltarak ülkelere yönelik sermaye akımlarını azaltabilir. Bu durum küresel ölçekte olduğu dış kaynak maliyetlerini artırırken, enflasyon üzerinde yukarı yönlü baskı oluşturabilir.

Bununla birlikte, küresel tedarik zincirlerinin yeniden şekillendiği bir dönemde Türkiye’nin jeostratejik konumu ve güçlü üretim kapasitesi, alternatif üretim merkezi olarak öne çıkmasına olanak sağlayabilir. ABD ile dış ticaret hacmini 100 milyar dolara çıkarma hedefi göz önünde bulundurulduğunda, Türkiye’nin bu süreçte diplomatik ve ticari kanalları etkin kullanması kritik önem taşıyacaktır. Ticaret Bakanlığı’nın bu kapsamda ABD Ticaret Temsilciliği ile müzakere sürecine hazırlandığı da ifade edilmektedir.

Başlangıcın Sonu Geldi mi?

Tarife politikalarının küresel ekonomi açısından yapısal bir dönüşüm başlatma potansiyeli de göz ardı edilmemelidir. Korumacı eğilimler, serbest ticaret anlayışından uzaklaşmayı teşvik edebilir ve bu durum ticaret anlaşmalarının sorgulanarak değiştirilmesine yol açabilir. Küresel ticaret hacmindeki daralma, inovasyon kapasitesini sınırlayabilir ve uzun vadede verimlilik kayıplarına yol açabilir. Yeni ticaret rotalarının ve lojistik merkezlerinin oluşmasıyla birlikte ekonomik ağırlık merkezleri yer değiştirebilir. Her ne surette olursa olsun bu süreçte ticaret anlaşmalarının şekil değiştirmesi mümkün. Bu nedenle Türkiye, lojistik ve üretim alanı başta olmak üzere uygulayacağı doğru stratejilerle bu dönüşümden kazançlı çıkabilir.

Sonuç olarak, bu politikalar uzun vadeli etkiler bakımından dikkatle takip edilmeli. Ekonomik büyüme, ticaret dengesi ve küresel işbirliği açısından bu politikaların tasarımı kadar uygulanma biçimi de belirleyici olacak. Küresel ticaret sisteminde olası bir dönüşümün başlama noktasında olup olmadığımızı ise zaman gösterecek. Türkiye elindeki araçları etkin kullanarak bu durumda küresel ticarette daha güçlü bir rol üstlenebilir.

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.