“Sokak köpekleri sorunu, bu aşamaya gelmeden çözüm bulunabilir miydi? Erken tedbir alınsaydı bulunabilirdi, evet. Yerel yönetimlere bu konuda sorumluluklar düşüyordu. Sokak köpeği nüfusunun bu derece hızlı, entropik, düzensiz çoğalmasına izin verilmemeliydi. Sorun, çoğalma hızı.
Bu çoğalma hızıyla ülke, hakikaten ‘Köpekler Vadisi‘ne dönecek. Şehirlerde kurtlara özenerek sürü halinde yaşayan, çeteleşmiş köpek topluluklarının sayısı artacak. Ve bunlar çocuk, yaşlı, kadın gördüğü zaman saldırmaya temayüllü olacak.”
Bu satırlar, 16 Haziran 2024’te bu köşede yayınlanan Köpekler Vadisi (elbette Kurtlar Vadisi dizisinden mülhem) başlıklı yazıdan. Yaklaşık bir ay sonra, 14 Temmuz 2024’te bir yazı daha yazdım aynı başlıklı. Aradan dokuz ay geçmiş, artık fikri takibini yapabiliriz. Maksat; sokak köpekleri meselesinde hangi noktada olduğumuzu, bir başka deyişle ülkenin Köpekler Vadisi’ne dönüşünün önüne geçişte hangi aşamada bulunduğumuzu anlamak.
Malumunuz, bir yasa çıktı ve 2 Ağustos 2024’te yürürlüğe girdi. Mezkûr yasa, 5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanunu‘nda değişiklik yapılmasını öngören kanun olarak geçiyor. Yasanın yürürlüğe girişinin üzerinden sekiz ay zaman geçtiği halde -biraz da mübalağa edersek- neredeyse bir arpa boyu yol alamadık. Nitekim İçişleri Bakanlığı; 81 ilin valiliği ve tüm kaymakamlıkları, bütün büyük şehir ve şehirlerimiz ile ilçelerimizdeki; mahalle, sokak, köy/nahiye en mikro yerleşim birimine kadar köpeklerin toplanmasını denetlemekle görevlendirdi. Yerel yönetimlerin tam iş birliği şart.
Yasa şunu öngörüyordu: Bir ay içinde sahiplenilmeyen köpekler ‘Büyük Uyku’ya yatırılacaktı. Ancak hepimizin bildiği gibi hemen hiç ilerleme sağlanamadı. Mutlaka istisnalar vardır. Gaziantep örneği çok veriliyor. Önemli olan harekete geçmek. Bizim mesleğin klişe deyimiyle söylersek artık köpeklerin insanı değil, insanın köpeği ısırması gerekiyor.
Bu sorunun buraya gelmesindeki temel parametrenin sokak köpeklerinin doğalın ötesinde bir çoğalma hızıyla popülasyon artışı yaşamaları olduğunun altını çizelim. Peki; bu köpeklerin popülasyonu bugüne kadar artmıyor muydu da, şimdi mi arttı sorusunun cevabı şurada gizli: Çoğalmanın 2000’lerin başından beri artışı görülemedi.
Çoğalma -Darwinist terminoloji ile söylersekdoğal seçilim (natural selection), mama lobisinin yapay seçilimi (artificial selection) ile birleşince tamamen hormonlu hale geldi.
Daha basit bir deyişle mama lobisi, sokak köpeği nüfusu çoğalırken bunun pekâlâ farkındaydı, ama seyretti ve şimdi de hayvanları sahiplenmiyor. Bu kadar köpeğin sahiplenilmesi zor çünkü. Türkiye’de sayıma göre iki milyon, ama tahmine göre 4 milyon sokak köpeği var.
BUNLAR İYİ GÜNLERİMİZ OLABİLİR
Bahse konu doğal ve yapay seleksiyon işlemeye devam ederse bunlar daha iyi günlerimiz. Eğer sorun bir yıl içinde çözülmezse (ki mutlaka çözülecektir) 5 yıl sonra sokak köpeği nüfusu 50 milyonu bulacak, 2035’de kendi öz nüfusumuzu da geçer. Böylesi bir doğal olmayan dengesizlik, tarih boyunca ancak insan lehine görülmüştür. Yani insan dışında hiçbir türün popülasyonu bu kadar artmamıştır. İşte köpekler bunun istisnası oldu. İnsanınki doğru, köpeğinki niye doğru olsun?
Bir de devam eden, hatta büyüyerek devam eden bir sorun bu. Öyle ki mesele, ölümlü biçimde hemen her hafta, yaralanmalı vukuat şeklinde ise her gün kendini hatırlatıyor maalesef. Geçen hafta, 7 Mart’ta Konya’da iftar vaktinden önce köpek saldırısına uğrayan iki yaşındaki bebek hastanede vefat etti.
Sorunu, ‘uyutmasız’ çözmek harbiden zorlaştı. Neresinden bakarsanız bakın; maksimum tek çözüm görünüyor: Köpekleri uyutmak. Sosyal medyada dillendirilen etinin yenildiği ülkelere köpek ihracı büyük vicdansızlık olur. Devletler böyle yollara asla tevessül etmez. Böyle yaparsak neredeyse, bize karşı terörü besleyen hain ve de kendi de abad olmamış ülkelere döneriz.
Son cümleler: Hayatımın hiçbir evresinde Hümanist biri olmadım. Bilakis Kapitalist Hümanizmi çok tehlikeli, Sol Hümanizmi de hayatın doğal akışına aykırı bulurum. İnsan, sırf türü bu olduğu için sevilmeye ya da diğer varlıklardan üstün görülmeye layık değildir. Ama bin yıllardır bilincimiz sayesinde kendimizi ve çevreyi, tarihi dönüştürdüğümüz dünyaya hayvan zaviyesinden, yani Animalist de bakamayız. Ne diyordu Marx; “Bir gecekonduda, bir villada düşünüldüğü gibi düşünülmez.”
Orijinaline benzemeyen bozulmuş bir Animalizm, ülkemizi kalıcı olarak ‘Köpekler Vadisi’ne çevirir. Kendimiz lehine çok bozduk; bu kez başka bir tür lehine doğayı bozmuş oluruz ve fakat faturayı yine biz öderiz. Bu defa öncekilerle birlikte…