İstanbul Açılımı – CEM SANCAR

İstanbul Açılımı – CEM SANCAR
A+
A-


Türkiye 15 yıldır sabırla dokuduğu aktif dış politikanın ürünlerini topluyor. Kızıldeniz ülkelerine damgasını vuruyor, Somali’de 20 milyar varillik petrol havzası keşfediyor ve işletmesini alıyor, Cibuti’yi inşa ediyor, Sudan’da dev liman inşaatı, Cezayir’de Libya’da söz sahibi, Akdeniz’e bayrak sallıyor. Kültürel periferisindeki tüm orduları o eğitiyor…

***

Suriye’de temkinli bir istihbari politikayla kanlı rejimin devrilişinde rüzgârını estirdi. Orada demokratik çoğulcu bir düzen önererek kimsenin karşı çıkamayacağı bir model geliştirme gayretinde. Irak Kürt Bölgesinde iyi ilişkiler kuruyor, yakınlaşıyor.

Kardeşlik, barış projesinde 50 yıl süren ve ülkenin kaynaklarının savrulmasına yol açan terörün silah bırakma çağrısıyla bir “Merkez Ülkeye” yakışan yeni bir demokrasinin çatısını çakmaya başladı.

Balkan ülkelerinde TİKA ile sadece Müslümanlara değil diğer dinlerdeki halklara da el uzatarak itimat telkin ediyor. Eğer Sırplar Bosna’ya bir şey yapamıyorlarsa bilin ki bu Türkiye faktörü…

Doğuda sadece Türk devletlerinin abisi durumunda değil. Ermenistan için de öyle.

Karşılıklı acıları kabul eden yaklaşım orada da yankılandı. Ermenistan’da mühim bir siyasi elit Türkiye ile dirsek teması istediklerini dile getiriyorlar. Liderleri Paşinyan’a Ermeni ırkçılar, “Türk” adını taktılar bile…

***

Dış politikada (küskün muhaliflerin hatalı telaffuzuyla) radikal İslamcı bir politika izlemiyor, aksine takdir edilen kapsayıcı ve insan merkezli bir “Akılcı Barış” mesajı veriyor.

Kürt insanlarının isteklerini bilme ve içte birlik altın kuralını gündeme getirmesiyle de milliyetçiliği haklı bir zemine çekiyor. Irkçılığı reddeden, Türk-Arap-Kürt aynı odak ülkenin milletidir yaklaşımıyla… Osmanlının zenginliği olan Ermenilerin, Rumların ve başka azınlıkların eşit ve saygıdeğer yurttaşlar olarak kabul edilmesiyle…

Kaba etnik ulusalcılığın yerine, tek bayraklı “çoklukta birlik” inceliğini koyuyor.

100 yıllık depresif defans dönemi bitti…

Ülke, güçlü ordusunu besleyen yerli silahlarla teçhizatlınmış savunma sanayii, petrol alanlarında yapılan devasa anlaşmalar ve teröre ayrılan meblağın geri kazanılmasıyla görülmedik ölçüde zenginleşme sinyalleri veriyor. Bu çelik güç, art niyetlileri caydıracak nitelikte.

Türkiye yıllardır buna hazırlandı ve şimdi meyvelerini topluyor. Bunu dost düşman herkes görüyor. Dağılan Osmanlının vilayet devletlerinin bitik hâli, Türkiye’nin kanatlarını yeniden açmasıyla gürbüz bir geleceğe doğru hareketleniyor.

Yeni bir Osmanlı doğmuyor!

Osmanlının çekilmek zorunda kaldığı mağdur coğrafya canlandırıcı bir Türkiye Barışıyla tanışıyor…

***

1873 de İstanbul‘a gelen İtalyan gezgin Edmondo de Amicis şehre bakmış: “Öyle bir ülke ki bu, ırklar ve dinler şenliğidir.” demişti.

Bugün de öyle. İstanbul çok renkli yüzüyle işte bu yükselen ülkenin çoğulcu yeni yüzüdür.

İstanbul Açılımından muradımız budur…

Dış politikayla iç politikanın arasındaki makas “fikri hoşgörü” noktasında birleştiği ölçüde diri ve incelikli politikalara da ihtiyaç doğacak. Bu kapsayıcı ebemkuşağının merkezi ancak İstanbul olabilir.

Ankara başkenttir ve anıtkabir oradadır. Bu yeni şemsiyenin açılacağı yer ise Dünya Kültür Başkentidir, payitahttır. Borsa-finans piyasalarının direnç kazanmasıyla İstanbul daha da öne çıkacak. Bu şehir çoktan bir milletler ve ırklar ittifakının, bir halklar şenliğinin timsali olmuştur zaten. Şehre şöyle yüksek bir tepeden bakan bunu görür, görmüştür.

İhtiyacımız olan yeni felsefi, irfanî, birleştirici, barış sağlayıcı fikirlerdir. Kurulacak demokratik bir platform Türkiye diasporasının entelektüel, kültürel, felsefi, düşünsel birliğini yeşertebilir.

Müzmin Kemalist fanatikler ne derse desin, çevre ülkeler için İstanbul bir masal şehri, Türkiye batılı devletlerin kulislerini meşgul eden bir yükselen yıldızdır…

Elbette çeşitli konularda farklı düşünüşler, ikazlar, tenkitler olacak ve olmalıdır. Bu demokratik toplumun hakkıdır. Hakkıdır da şu söylenmeli: Bu başarının coğrafyamızda mutabık kalınan timsali, Erdoğan ismidir ve bu artık dünyanın da gerçeğidir…

***

İbn Arabî “Mekke Açılımı”nı yazdı. Ve bütün dünyayı salladı. Selçuklu ve Osmanlının başucu kitabı oldu. Bu kitap tek kelimeyle; Tevhid idi. Mâneviyatta “Bir” olmayı yorumluyordu.

Yani mesele bütün insanlığa çağrı yapan merhamet şemsiyesini açmaktı. İnsanıkâmil Medeniyetine davetti. Tıpkı Mevlâna’nın yaptığı gibi…

800 yıl sonra İstanbul, yaşayan kâmil insanları, bağımsız sanatçı ve düşünürleriyle…

Galip Dedeleri, Hüdaileri, dedebabaları, Sâmiha Ayverdileri, Halide Edipleri, Necip Fazılları, Cemil Meriçleri, Kemal Tahirleri, Filibeli Ahmet Hilmileri, gelmiş geçmiş büyük bilgeleriyle; dünyayı sarsacak bir İstanbul Açılımına hazırdır.

Sözü çok edilse de telefonuna bir türlü ulaşılamayan Anadolu irfanı ise, “İstanbul İrfanı” adı altında yeniden dirilmeye bence çoktan râzıdır…

Meraklısına:

Bu mevzuya devam etme niyetindeyim. Bu yazı, birlikte düşünelim diye attığım bir kısa mesaj…

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.