İran-İsrail Savaşı: Durum Tespiti, Senaryolar Ve Tahminler

İran-İsrail Savaşı: Durum Tespiti, Senaryolar Ve Tahminler
A+
A-


İsrail 13 Haziran’ın sabah saatlerinde İran’a yönelik askeri bir saldırı başlattı. İstihbarat operasyonlarıyla, ülke içinden gerçekleştirilen kamikaze drone saldırılarıyla, suikastlar, sabotajlar ve F35’lerin bombalamalarıyla öne çıkan bu kapsamlı saldırı, sürpriz faktörünün de etkisiyle İran’ı hazırlıksız yakaladı. İlk etapta İran’ın güvenlik ve istihbarat teşkilatı paralize oldu. İsrail’in dört koldan saldırısı, İran’ın saatlerce misilleme konusunda karar ve uygulama safhasına geçememesine sebep oldu.

Ancak saatler ve günler ilerledikçe ve İran ilk şoku atlatmaya başladıkça etkili karşılıkların gelmesi de uzun sürmedi. İran Genelkurmay Başkanı Muhammed Bakıri başta olmak üzere pek çok komutan, asker, siyasetçi, nükleer fizikçi ve sivil hayatını kaybetti. İsrail’in saldırıları, hedef ayırt etmeksizin sivil-askeri alanlara yöneliyor ve bundan murad edilen İran’ın askeri-sivil kapasitesini çökertmek ve diz çöktürmek. Bu arada da bölünme ve parçalanma senaryolarını devreye sokmak.

İsrail için hedef açık. İran’ı bölüp parçalamak. Elbette bunu açıkça ifade edemediği için üstü örtülü bir şekilde “rejim değişikliği” söyleminin arkasına sığınıyor. Netanyahu, İran halkına ayaklanma çağrısı yapıyor. Rıza Pehlevi, İsrail’den aldığı güçle kendini yeni Şah ilan etmenin yollarını gözlüyor. Ülke içerisinde İsrail ile bağlantılı Kürt ve Beluc örgütleri isyan çağrısı yapıyor. Önümüzdeki günlerde savaşın gidişatına bağlı olarak bu grupların İsrail tarafından silahlandırılması söz konusu olabilir.

Öte yandan İran, büyük bir ülke ve güçlü bir devlet. Son yıllarda bölgesel siyasetinde önemli kayıplar yaşasa da hala kullanabileceği çok fazla seçeneğe sahip. İsrail’e verdiği füze karşılıkları da bu seçeneklerin en öne çıkanı. İsrail tarihinde ilk kez böyle şiddetli saldırılara uğruyor. İsrail halkının yaşadığı şoku hayal edebilirsiniz. Tel Aviv’de Demir Kubbe altında güvenle yaşayabileceklerini sanan İsrail vatandaşları, hayatlarını sığınaklarda geçirmek zorunda kalıyor. İran füzeleri, İsraillilerin rahat uyku uyumasına izin vermiyor. Özellikle Camp David sonrası yalnızca devlet dışı aktörlerle çatışmalara angaje olan Tel Aviv yönetimi, ilk kez devlet düzeyinde bir aktörün karşısında çaresizliğini ve ABD’ye olan muhtaçlığını böylesine derinden ve şiddetli hissediyor.

İran’ın oyun planı ise, var olan askeri yapısını korumak, askeri-siyasi elitlerinin güvenliğini sağlamak ve İsrail saldırganlığı sona erene kadar halkın devletin arkasında saf tutmasını sağlamak. Bu arada İranlı karar alıcılar, başta Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan olmak üzere defalarca müzakere ve diplomasiye hazır olduklarını, ancak saldırıya uğrayan taraf olarak kendilerini savunmaya devam edeceklerini belirttiler. Dolayısıyla müzakerelerin başlaması için İsrail saldırılarının durması gerekiyor. İsrail saldırmaya devam ettiği müddetçe İranlılar müzakere etmeyeceklerini zira bunun teslimiyet anlamına geleceğini ifade ediyorlar.

2024-25 yıllarındaki İran-İsrail doğrudan çatışmalarının örüntülerini incelediğimizde de İran tarafının hiçbir zaman ilk saldırıyı yapan taraf olmadığı görülüyor. Hatta geçtiğimiz Ekim ayındaki son İsrail saldırısına İran tarafı cevap vermemiş ve ABD ile müzakerelere bir şans vermişti. Sonraki süreçte başlayan İran-ABD müzakerelerinin 5 turu tamamlanmıştı ve İran tarafı müzakerelerden çıkacak sonuçtan umutluydu.

Ancak Netanyahu’nun başlattığı bu saldırıyla diplomasi masası devrildi. ABD’nin bu saldırıya neden yeşil ışık yaktığı, tartışmalı bir konu. Siyonist lobinin Trump üzerindeki baskısını oldukça artırdığı görülüyor. Öte yandan ABD’nin İsrail-İran savaşına nasıl bir taktik ya da strateji ile yaklaştığı/yaklaşması gerektiği konusunda bir nihai kararın olmadığı görülüyor. ABD’nin savaşa girip girmeyeceği, girerse sığınak delici bombaların mı taktik nükleer silahların mı kullanılması gerektiği konusunda yoğun tartışmalar var. Trump nihai kararını iki hafta içerisinde vereceğini söyledi. Bu da diplomasi ve müzakere ihtimaline bir süre daha ayırılması anlamına geliyor.

ABD içerisinde savaş karşıtı cephe, muhafazakar ve demokrat seçmenleri aynı noktada buluşturacak kadar büyümüş durumda. ABD savaşa dâhil olursa pek çok askerini ve askeri üssünü hedef haline getirmiş olacak. ABD kamuoyu bunu istemiyor. Buna ek olarak ABD kamuoyu, savaş finansmanı için milyar dolarların kullanılmasından zaten şikayetçi. Önümüzdeki günler ve haftalar, ABD’nin savaşa katılıp katılmayacağı, savaşın uzayıp yazmayacağı, bölgesel yayılım gösterip göstermeyeceği konusunda belirleyici olarak. Şu net bir gerçek ki şu anda savaşın kaderini en fazla belirleme gücüne sahip olan ülke ABD. Bu yüzden Trump, tarihi bir karar vermek üzere…

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.