Bugünlerde Şair Nedim‘in “Bu şehr-i Sitanbul ki bî misl ü bahâdır / Bir sengine yekpâre Acem mülkü fedadır” dediği kadim şehir İstanbul‘un neden gündemde olduğunu bir düşünün.
İyiye giden hiçbir şey yok ve hiçbir dönemde adı bu kadar “yolsuzluk” iddialarıyla kirletilmedi. Bugün nereye elinizi atsanız, bambaşka kirli bir ilişki çıkıyor karşınıza. Öyle 19 milyarlara varan çok sıfırlı ihalelerden, yanan otobüslerden, bitmeyen metrolardan, 1 milyon dolarlık rüşvet iddialarından ya da israf edebiyatıyla gelip milyon dolarlık villalarda yaşayanlardan söz etmeyeceğim.
Sadece “75 milyon hakedişi için 1 milyon dolar rüşvet verilir mi?” diyenlere, bu işin nasıl başarıldığını anlatan çarpıcı bir örnek vereceğim.
Koca İstanbul’u bir düşünün; görkemli tarihiyle, sokaklarında bin yıllık izler barındıran kadim şehir İstanbul’u… Bu şehrin binlerce anacaddesi, sokağı, ara yolları, açılıp kapanan İSKİ kanalları, ulaşım kabloları ve kanalizasyon hatları var. Bütün bunların da eninde sonunda “asfaltlanma” meselesi var. İşte bu alanda son yıllarda şeytanın bile akılına gelmeyen işler yapılıyor.
Görünmeyen asfaltlar, dikilmeyen çiçekler, yapılmayan işler ve kesilen milyonluk faturalardan söz ediliyor. “Bu da nereden çıktı?” demeyin; İstanbul Büyükşehir Belediyesi‘nin iştiraki İSFALT, İstanbul genelinde asfalt yapan bir kurum.
Peki biz ne görüyoruz?
Delik deşik yollar, çukurlarla dolu mahalleler, araçların neredeyse zıplayarak ilerlediği caddeler…
Bu asfalt değil, bu ancak hayalet asfalt olabilir. Belki de “kuantum asfalt”tı bu, sadece ölçüm cihazları görüyor, halk değil. Çünkü yapılan iş yok ama verilen çok para var. Yapılmamış asfalt ölçülüyor, faturası kesiliyor, ödemesi yapılıyor.
Bu bir rüşvet değil. Bu, artık rüşveti bile aratacak düzeyde bir soygun çarkı. Çünkü rüşvette hiç değilse karşı taraf bir iş yapar. Burada o da yok.
O ünlü müteahhidi, hani 50 milyon dolarlık üç villayı 15 milyona İmamoğlu İnşaat‘a veren Ali Nuhoğlu‘nu hatırlayın. İşte o, bu “hayali asfalt” işinin de bir numarasıymış. Bir de Ege Asfalt‘tan söz ediliyor. Tahmini verilen asfalt işi 600 bin ton. Yapılanın ise sadece 60 bin ton olduğu söyleniyor.
Benzer bir yöntem Ağaç İşleri‘nde, Park ve Bahçeler’de de görülüyor.
Hatırlayın bir zamanlar İstanbul’un her köşesi güllerle, lalelerle donatılırdı. Parklar, bahçeler, refüjler nefes aldırırdı. Bir şehir estetikle konuşur. Şimdi Park ve Bahçeler Müdürlüğü de, Peyzaj A.Ş. de bir tiyatro oynuyor. Dekor yok, sahne yok, oyuncu yok… Ama perde arkasında kasa son sürat dönüyor. Güya peyzaj çalışmaları yapılıyor. Yol kenarlarına bakım yapılıyor, çiçekler dikiliyor, ağaçlar budanıyor… Güya! Gidip bakıyorsun; çiçek yok, düzen yok, bakım yok. Ama o da ne? Fatura var! Yurtdışında getirilen pahalı ağaçlar var.
Tıpkı asfalt gibi bu işler de yapılmamış ama yapılmış gibi gösteriliyor. Ölçüm yapılmış. Para alınmış. Ve buna “şehir yönetimi” deniyor.
Ekrem İmamoğlu işin farkında ki “İstanbul nimet nimet” diyor.
İstanbul’da artık bir asfalt şebekesi, bir peyzaj simülasyonu, bir hizmet illüzyonu yaşanıyor. Ama unutmayın: İllüzyonun bile bir ustalığı olur. Sizinki sadece halka karşı saygısızlık. Gözümüzün içine baka baka olmayanı varmış gibi göstermek, bir yönetim değil, bir aldatmaca düzendir. Bu düzenin adı çok net: “Yapılmayan işler üzerinden halkın cebinden para yürütme sanatı.”
Ve ne yazık ki, İstanbul bu sanatın en ağır tablosunun içine hapsedilmiş durumda.
Bu tablo görmezden gelinemez. Ve bu şehir görünmeyen asfaltlara, dikilmeyen çiçeklere, sızlamayan vicdanlara teslim edilemez.