Alman Korgeneral Andre Bodemann‘a kulak vermeli mi?
Şöyle demiş: “Savaşta olduğumuzu düşünmüyorum ama artık barış zamanında da yaşamıyoruz.”
***
Bir yıldır sizlere “Küçük İsrail’e bakıp fikir yürütmeyin, esas olay Büyük İsrail’de” deyip durdum. Bugüne kadar anlamadıysanız ne kastettiğimi, bu hafta anlamışsınızdır.
***
Trump’ı yorumlayan bazı televizyoncu arkadaşları da yeri gelmişken uyarayım: Açık sözlülük tek başına erdem olmaktan çıkalı çok oldu… Açıkça söylenenin ne olduğuna bakın! Bazen açık sözlülük, açık saldırganlıktır…
***
“Güç iradesi” üzerinden kasılarak konuşmaya açık sözlülük demek nereden çıktı?
Zorbalıktır, saldırganlıktır.
Trump da tam bu noktada işte!
***
Patavatsızca ortalığı kırıp dökecek laflar etmek ne zaman açık sözlülük olur? Hiçbir zaman…
***
Açık sözlülük yalancılığın karşıtı değildir, yanılıyorsunuz! Yalanlar da açık açık ve kasıla kasıla söylenebilir; çok kolayca “dürüstlük” maskesi takabilir…
İtiraf edin ki, günümüzde buna pek sık rastlıyoruz.
***
Sürekli karnından konuşanlardan sıkıldık elbette; zarif tavırların arkasına saklanan zalimliklerden…
Ama cıvık yıkıcılıklara ve dobra katillere karşı da uyanık olmalıyız.
***
Narsist güç gösterisi dürüstlük maskesi takınca, inanalım mı?
***
Bir de şu var: “Ben kendime bakarım” diyen, kendi başarısını her şeyin üstünde tutan biri gerçekten dürüst ve açık sözlü olabilir mi?
***
Yalın hazlar, alçakgönüllü ama hakiki tercihler, idealizm… Nereye gitti bütün bunlar?
Herkes “başarı hikâyesi” peşinde…
O halde nasıl dürüst olabilirsiniz?
Ancak dürüst görünmeye çalışabilirsiniz ki, bu bambaşka bir şey.
***
Dün Fatma Barbarosoğlu‘nun değerli yazısını okurken “doomspender” (kıyamet günü tüketicisi/harcaması) sözcüğünün Batı dünyasında gündelik hayata hızlı girişine kafam takıldı…
Çok yeni ve moda bir kelime…
Umudunu yitirmiş insanların ellerindeki parayı son kuruşuna kadar tüketime harcaması…
Özellikle Avrupa bir tür 1900-1939 ruhuna doğru hızla ilerliyor.