Gerçek aşk neye benzer? – İLKER GEZİCİ

Gerçek aşk neye benzer? – İLKER GEZİCİ
A+
A-


Aşkın neye benzediğini tarif etmek zor. Kimi zaman bir anıya, kimi zaman bir ses tonuna, bir bakışa ya da bir pişmanlığa sığar. Herkesin aşk deneyimi de farklıdır. Peki, gerçek aşk tam olarak neye benzer? Celine Song‘un ikinci uzun metraj filmi Materialists – Tam Bana Göre, işte tam da bu sorunun etrafında dolaşıyor: Gerçek aşk neye benzer? Onu seçmek mi gerekir, yoksa o mu bizi bulur? Oscar adayı ilk filmi Past Lives ile aşkı zaman, kader ve coğrafya ekseninde sorgulayan Song, bu kez modern şehir hayatının ortasında, daha alaycı ve daha “şimdi”ye ait bir aşk üçgeni sunuyor. New York‘un hızlı temposunda geçen bu romantik komedi, klişelere yaslanmak yerine onları zekice dönüştürüyor.

Grinin Elli Tonu filmiyle tanınan Dakota Johnson‘ın hayat verdiği Lucy, zekâsı ve cazibesiyle tanınan bir çöpçatan. Yani profesyonel olarak başkalarının aşkını düzenliyor. Ancak aşkı en iyi bilenin bile kendine geldiğinde bocalayabileceğini gösteren film, Lucy’nin duygusal hesaplaşmalarını merkeze alıyor. Yine çöpçatanlık vesilesiyle çiftleri kavuşturan Lucy, düğünde çarpıcı bir adamla tanışır. Aynı gece orada garsonluk yapan eski sevgili de ortaya çıkınca, Lucy kalbiyle mantığın arasında kalır. Eski sevgilisinden parasızlık yüzünden ayrıldığını öğrendiğimiz Lucy, yeni tanıştığı adamın zengin olması sebebiyle ayakları yerden kesilir. Çok parasızlık çektiği için lüks bir hayat onun da hakkıdır ne de olsa… Adamın 12 milyon dolarlık kocaman evi, lük yaşamı, hesabı sormadan bir kalemde ödeyebilmesi onun gözünü boyar. Peki, aşk parayla satın alınan bir şey midir? Çok para, zenginlik, lüks yaşam aşk için yeterli midir? Kalbimizle aklımız çatıştığında hangisini dinlemeliyiz? Lucy, kendisiyle ve gerçekle yüzleşme noktasında seyirciyle beraber bu sorulara yanıt arıyor.

Film aşkın sadece bir duygu değil, aynı zamanda bir seçim olduğunu anlatıyor. Romantik komedi türünün bilindik formüllerine ince bir ironiyle yaklaşırken, karakterlerin yaşadıkları içsel çatışmalar sayesinde duygusal derinliğini koruyor. Eski sevgili rolünde Chris Evans, alışıldık “aksiyon yıldızı” imajının dışına çıkarak romantik kırılganlığı başarıyla yansıtırken, Pedro Pascal alışılmadık biçimde bu kez “kusursuz” adam olarak karşımıza çıkıyor. Song’un anlatım dili şiirsel olduğu kadar çağdaş; ilişkilerdeki kırılganlıkları abartmadan, seyirciyi zorlamadan sunuyor. Diyaloglar yer yer Woody Allen‘ın en parlak dönemlerini, yer yer Greta Gerwig’in romantik duyarlığını anımsatıyor. Neticede, Materialists – Tam Bana Göre, sadece bir romantik komedi değil; modern aşkın yüzeyinde gezinirken, altındaki yalnızlıkları, arzuları ve korkuları da usulca gün yüzüne çıkaran, temposu zaman zaman ağır ve karanlık ancak mizah duygusu kuvvetli, bir film olarak öne çıkıyor.


Tanıdık hikâyeye yeni yorum

Sinema tarihinde bazı hikâyeler vardır ki, hangi formda sunulursa sunulsun duygusunu kaybetmez. Ejderhanı Nasıl Eğitirsin, tam da bu nadide örneklerden biri. DreamWorks Animation’ın milyonlarca izleyiciyi büyüleyen üçlemesinin ardından, yönetmen Dean DeBlois bu kez seriyi bizzat canlı aksiyon biçiminde yeniden yorumluyor. Ortaya çıkan sonuç ise hem nostalji hem de teknik ustalık açısından takdiri hak ediyor.

Ejderhaların dijital tasarımı şaşırtıcı bir gerçekçilik taşıyor; Dişsiz’in gözlerindeki ifade, hâlâ bir animasyon karesinden çıkmış kadar duygusal. Vikingler ve ejderhaların nesiller boyu amansız düşmanlar olduğu Berk adasında Vast Şefi Stoick’in (Gerard Butler) yaratıcı ama göz ardı edilen oğlu Hıçkıdık (Mason Thames) ile Gecenin Öfkesi lakaplı ejderhanın arkadaşlığı yüzyıllardır süregelen geleneklere meydan okur. Onların dostluğu yeni bir gelecek kurmanın temellerini atar. Film yalnızca görsel bir şov değil. Alt metinlerinde büyümek, farklı olmak, babanın gölgesinden çıkmak ve önyargılarla yüzleşmek gibi evrensel temaları barındırıyor. Hıçkıdık’ın “farklı olanı anlama” çabası, bugünün toplumsal tartışmalarıyla da yankı buluyor. Her iki dünyanın (insanlar ve ejderhalar) sınırlarını aşarak oluşturdukları barış, izleyiciye umut dolu bir gelecek hayali sunuyor. DeBlois’un yönetmenliği, yalnızca seriye sadık kalmakla kalmıyor; onu daha derin, daha karanlık ama aynı zamanda daha dokunaklı bir tonla yeniden şekillendiriyor.

Astrid’in daha aktif ve liderce konumlandırılması, Gobber’ın bilgelikle yoğrulmuş mizahı gibi karakter dinamikleri de uyarlamada başarıyla korunmuş. Bu tanıdık hikaye, çocuklar için heyecan dolu, yetişkinler içinse yürek burkan bir nostalji sunuyor.


3 film 1.6 milyar dolar hasılat yaptı

2010’da çekilen serinin ilk filmi en yüksek ABD hasılatına ulaşsa da (yaklaşık 217 milyon dolar), devam filmleri uluslararası pazarın gücü sayesinde toplamda daha yüksek hasılat elde etti.

2014’te gelen ikinci film How to Train Your Dragon 2, 621 milyon dolarla serinin en büyük küresel performansını kaydetti.

2019’da vizyona giren üçüncü film Hidden World ise 521 milyon dolarla güçlü bir kapanış yaptı ve en düşük bütçeli yapım olması nedeniyle oldukça karlı oldu. Üçlemenin toplam gişe geliri 1,6 milyar doları aşarak, modern animasyon serilerinin zirvesine yerleşti.

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.