Artık açık açık konuşalım: Instagram diye bir dil var. Evet, Türkçe değil, İngilizce hiç değil… Apayrı bir evren. Tiptop’lar, swipe up’lar, story bakmama krizleri ve labubu buluşmaları… Eskiden insanlar neden ayrıldıklarını konuşurdu. Şimdi konuşmaya gerek yok; story’ye bakıp bakmadığına göre duygusal haritanı çizebiliyorsun. “Last seen’de bitti” cümlesi, günümüzün “birlikte yaşadıklarımızı unutma”sı.
Edebiyatçılar ağlarken gençlik, Instagram’ın dijital kırıntılarından aşk hikayeleri kuruyor.
Üstelik çok net: Bakmıyorsa = Bitti. Sildiysen = Kazandın. Engellediyse = Romanda yeni bölüm geldi. Gigi Hadid bir gün “I’m healing” yazar, ertesi gün bütün story’lerimiz “healing” modunda. Kendall Jenner gece gözlükle foto atar, İstanbul‘da karanlıkta güneş gözlüğü takan 17 yaşında 150 kız story’sine “vibe check” yazar. Zaten artık Türkçe “havalıyım” değil; “aesthetic oldum.” İngilizce de değil, Gigi‘ce. Kendall’ca. Bu kızlar yeni bir dil yaratıyor ve küresel bir gramerle dünyayı sallıyor.
Sosyal medyanın dili artık bir iletişim aracı olmaktan çok bir yaşam biçimine dönüştü; kelimelerin yerini emojiler, duyguların yerini “lol”, “omg” gibi evrensel kısaltmalar aldı. Instagram’ın parmak ucu edebiyatı, derin anlamları 280 karaktere, içsel çöküşleri ise bir üzgün surat emojiisine sığdırabiliyor. Her şeyin hızla tüketildiği bu çağda, anlatmak değil hissettirmek esas oldu. Görselin altına yazılan kısa bir “vibe”, bin sözcüğe bedel sayılıyor. Oysa bu yeni dil, iletişimi kolaylaştırırken anlamı yok ediyor ama kimse farkında değil. “Estetik bir story” artık içeriğin değil, biçimin kazandığı bir dünyada yaşadığımızın kanıtı gibi: Az kelime, bol imaj, çokça algı. Bir sabah uyanırsınız ve hikayenizde birinin “Soft launch yaptım ” dediğini görürsünüz bir başka hikayede.”Hard launch zamanı” diye story atıldığını görürsünüz. Bir diğeri sadece “pov: u miss me” yazmış, bir diğeri “daily dump” paylaşmıştır. Takip ettiğiniz biri de “GRWM for my mental breakdown” yazmıştır. Tüm bunların ortak noktası? Anlaması zor, ama beğenmesi kolay: Instagram Lisanı. Peki bu dilin sözlüğü nasıl oluştu? Cümleleri neden yarım ama anlamı fazla? Neden herkes bir “main character”? Haydi birlikte bu dünyaya akademik ciddiyetle ama internet zekasıyla inceleyelim.
POST’A DÜŞMEDEN AŞK OLMAZ MI?
Instagram’da aşkın dili artık uzun mesajlaşmalarda değil, çeşitli gibi emojilerle kuruluyor. Derin hislerin yerini ise sürekli gönderilen komik videolar alıyor. Sevgi, doğrudan ifade edilmek yerine, “bu tam biz” alt yazısıyla paylaşılan bir reel’in içinde gizleniyor.
Dijital romantizm, kelimelere değil, algoritmanın sunduğu mizah ortaklığına dayanıyor. Bu yeni aşk dili, bir yandan duyguları hafifletip erişilebilir kılarken, diğer yandan derinliği yüzeyselliğe kurban edebiliyor. Belki de artık aşk, bir “story mention” kadar kısa, bir “?” kadar gülüp geçilen bir şeydir.
Ama bu kadar kolay ifade edilen bir şey, gerçekten hissedilmiş olabilir mi? Olamaz. Eski bir Sabah gazetesi köşe yazımda bahsetmiştim: “Story atıyorsa daha ilişki tam oturmamıştır, post varsa ilişki tamamdır.” Bu cümle hala geçerli. Çünkü story geçicidir; tıpkı belirsiz duygular gibi, 24 saatte kaybolur. Ama post, dijital evrende bir tür mühürdür—kalıcılığı, “bu biziz” deme cesaretidir. Hala birçok ilişki, hikayelerde görünür ama profilde yoktur; çünkü kalabalığa göstermek kolaydır, arşive kazımak cesaret ister. O yüzden sorarsanız: “Post’a düşmeden aşk olmaz mı?” Belki olur. Ama algoritma bile ilişkinin geleceğini hala postlarda arıyor.
ESTETİK ÇEŞİTLERİ EPEY EĞLENCELİ
Clean Girl: Düşük topuz, lip balm, yeşil smoothie.
Sad Beige Baby: Bej üstüne bej, minimalizmde boğulan çocuk.
Mob Wife: Deri, kürk, abartı, 90’lar mafya eşi gibi görünmek.
– Fit Check Açılımı: “Outfit Check” yani kıyafet kontrolü
Ama gerçekte: “Bakın bugün ne kadar cool giyindim, farkında olun” demenin TikTok & Instagram versiyonu.
DİJİTAL TERİM SÖZLÜĞÜ (YENİ NESİL ALFABE)
– Soft Launch / Hard Launch Meselesi
Soft launch: Sevgilinin sadece dirseğini, kahve kupasını veya gölgesini paylaşmak.
Hard launch: “Artık ilişkideyiz, takipleşiyoruz ve tatildeyiz” ilanı.
Not: Soft launch sonrası yorumlar genelde şu şekildedir: “Who’s elbow ” (Sosyal medyada ya da konuşma dilinde biri absürt bir fotoğraf ya da durum karşısında “Who’s elbow?” diyerek ortamda anlamsız görünen bir dirseğe dikkat çekmek istemiş olabilir.)
– POV (Point of View) “Bakış açısı” demek. Ama Instagram’da: Bir karakter oynama yöntemi.
Örnek: “pov: sen Bodrum’da villa tuttun ama klima bozuk çıktı.”
– GRWM (Get Ready With Me) “Ben hazırlanırken sen de izle” videosu.
Aslında: İnsanların sabah rutinini, mental krizle harmanladığı içerik.
– Photo Dump / Daily Dump / Weekend Dump Art arda gelişigüzel atılmış 8-10 fotoğraf. Günlük, hafta sonu özeti şeklinde atıldığında atılan başlıklar.
Clean Girl / Sad Beige Baby / Mob Wife Aesthetic
– tyvm? Anlamı: teşekkür ederim Ama asla “teşekkür ederim” değil. Bu kadar mı acı verir cümle kurmak? Sanki üç harfli yazınca daha az minnettar oluyormuşsun gibi.
“Vibe check” ? Ruh hâli denetimi Ama bu denetimden kimse geçemiyor zaten. “Vibe” diye diye ruhu unuttuk.
– Swipe Up’tan Swipe Down’a: Tüketim ve Tükeniş “Swipe up” eski bir mecra. Eskiden influencer’lar bir ürünü övüp yukarı kaydırmamızı isterdi. Şimdi direkt “link in bio” diyorlar çünkü swipe up devri kapandı. Ama dilde kalıcı iz bıraktı. Artık biriyle görüşmek istemiyorsan “swipe down’ladım” diyorsun. Tüketim alışkanlıkları ile sosyal ilişkiler arasındaki bu benzerlik Freud’u mezarında ters döndürür.
INSTAGRAM BİO’SU:
Bir cümleyle kendini tanıtmaya çalışırken evrensel anlam krizine girmek
Her şey bir zamanlar çok masumdu. Adını yazıyordun, belki yaşını. En cesurlar bir emoji bile koyuyordu. Sonra bir gün… Bir gün biri “Yutori” yazdı. Alt satıra da “Always smile. Believe in miracles.” ekledi. Ve biz o günden sonra asla aynı insanlar olmadık. Peki nedir bu bio? Gerçekten nedir? Biyografi mi? Motto mu? CV özeti mi? Yoksa bir kimlik krizi panosu mu? Biri Japonya’dan bir eğitim sistemini, diğeri Yunan mitolojisinden bir tanrıyı, öbürü ise “Full-time coffee drinker” yazıyor. İş tanımı mı, bağımlılık itirafı mı, emin değiliz. Ama kesin olan bir şey var: Kimse Instagram bio’sunun ne olduğunu tam olarak bilmiyor. Instagram bio’ları artık bir tür “kişisel marka tanımı” haline geldi. Ve hepimiz bir cümlede “kim” olduğumuzu anlatmak zorundayız. Ama öyle basit bir “yazar” yazamazsın. Ne yazmalısın?
“Dreamer.”
“Amneziyim.
“Birinin babasıyım.”
“Melankolik minimalizm.”
“Existence is pain.”
“Gün batımına inananlardanım.” Ve tüm bunların ortasında, gerçekten kim olduğunu hatırlayamayıp sadece “…” yazan insanlar var. Belki de onlar aramızdaki en dürüstler. Bio’nun kökeni “biography”, yani biyografi. Yani bir yaşam öyküsü. Ama buradaki sorun şu: Bizden bir kelimeyle yaşam öyküsü bekleniyor. Kimisi felsefeye kayıyor: “Tabula rasa.” Kimisi astrolojiye: “Rising Virgo.” Kimisi yemeğe: “Pasta over people.”
Bazıları ise topu taca atıyor: “Too complex to explain.” Ne olur ne olmaz, çözemezsen sorumlu tutulmazsın.