Köşemizin aktif okurlarından Ali Uygur bu hafta da depremlerde inşaat ustalarının sorumluluğunu mercek altına almış:
“Yüksel Bey’ciğim, Yapı Denetim ve Deprem Mühendisliği Başkanı Nazmi Şahin depremlerde inşaat ustalarının yaptığı hatalardan ya da işin sorumluluğundan dolayı ceza almamalarının, sistemin en büyük açığı olduğunu belirterek bununla ilgili kanun ve yönetmeliğin en kısa zamanda hayata geçirileceğini söyledi.
Tamam işte, sonunda depremlerde yıkılan binaların sorumlusu ve günah keçisi bulundu. Bundan sonra belediye imar müdürlüklerinin, müteahhit ve mimarların hiç suçu olmayacak. Bütün suç ustaların…
Yalnız bu ustalar ne gibi hatalar yapıyor anlamıyorum. Onlar tedarikçileri ile anlaşıp çürük malzeme mi alıyorlar? Benim bildiğim, eğer ustaların yaptığı işlerden memnun değilseniz ya ustayı değiştirirseniz ya da sürekli kontrol edersiniz. Ustalar ancak kendilerine ne malzeme verilirse onu kullanırlar, hangi plan verilirse onu yaparlar. Ha, usta diyerek tedarikçileri kastediyorlarsa (Su, elektrik, ahşap doğrama) onların yaptıkları işlerin evin sağlam ve depreme dayanıklı olmasıyla bir ilgisi yok.
Son söz olarak burada birinci sorumlu, binaları yeterince denetlemeyen ‘Belediye İmar Müdürlükleri’dir. Saygılarımla…”
Esnaf soygunundan bıktık usandık
Değerli dostum Muharrem Akduman benim de dertli olduğum bir konuya değinmiş:
“Yüksel’ciğim, Marmaris‘te bazı esnaf, yabancı turistleri bırak, bizlerden de fahiş fiyatlar istemekte… Örneğin, İstanbul‘da pazarda yerlere serilen 20 TL’lik telefon kılıfları burada 150 TL… Geçen yıl, Datça yolunda bir restoranın, İngiliz karı kocadan, küçük bir güveç için 4000 dolar aldığını bizzat gördüm ve anında emniyeti arayarak mani oldum. 1 ay önce, dizüstü bilgisayarı da bir sayfanın yarısı görüntülenemiyordu. Exel’den pek anlamıyorum. Çocuklar da yurtdışında. Gittim bilgisayar tamircisine… ‘Uzun bir iş, bırakın, 4 saat sonra gelin’ dedi. Gittim, yapmış. 1000 TL’yi ödedim. Geçen gün yine aynı hatayı yaptı lap-top ve yine tamirciye giderken banka müdürü arkadaşıma rastladım yolda. Davet etti kahve içmeye. Oturduk, sohbet ettik. Sonra ‘Lap-Top’ta bir sorun mu var?’ dedi. Açtım, gösterdim. ‘Daha önce 1000 TL verdim tamirine şimdi yine yaptı aynı hatayı’ deyince güldü. ‘Ne 1000 TL’si’ dedi. ‘Bak şu sağ altta bir ses açma şeklinde bir şey var onu sağa sürükle tamamdır’ dedi. Yaptım, oldu… Ne kadar da basitmiş. Sonra sordu ‘Bu iş için para alınmaz yahu, ayıptır. Kim aldı bu parayı?’ diye sordu, söyledim. Açtı telefonu, tanıyormuş adamı, devamlı arkadaşlarını da gönderiyormuş meğer… ‘Kazıklayacak adam bulamadın da değerli Muharrem abimizi mi buldun? Bundan sonra sana kimseyi göndermem’ dedi ve okkalı bir küfür edip, kapattı…
Böyle vicdansızlık olamaz yahu… Sevgiler…”
İzleyici “Ya sabır” çekiyor
Eşref Rüya dizisindeki mantıksızlık için bu hafta köşemize çok sayıda eleştiri mektubu ulaştı. Hepsinin adına değerli okurum Ali Aktulga’nın yorumunu paylaşıyorum:
“Eşref Rüya dizisinde Şebnem Komiser yoğun bakımda ve kapısında koruma polisleri olan ve aslında kendisinin vurduğu yardımcısını zehirli iğne ile öldürmek için elinde enjektör ile aleni bir şekilde hastane koridorunda salına salına yürüyerek odaya giriyor. Her tarafta kameraların olduğu günümüzde, tüm bunları bilmesi gereken bir komiser nasıl oluyor da bu kadar cahilce ve pervasızca hareket edebiliyor?
Bize de bu mantıksız senaryoları ‘Ya sabır’ çekerek izlemek kalıyor.”
Zap’tiye
Turizmde yerli ve milli hamle. Türkiye kendi turistini yetiştirmeye başladı. İşte hasat edilmeyi bekleyen ilk ürünler…
Gaf kürsüsü
Gediklimiz Muharrem Akduman’dan bir not daha: Halk TV’de Serkan Asker, Çaycuma’da ikram edilen kestane balı kavanozunu aldı, kapağını açtı, kokladı ve sonra da enteresan bir yorum yaptı: “Kestane kokuyor!..”
Ne demiş?
Köşemizin gediklisi Muharrem Akduman’dan bir asist daha: Bolu’da alkollü bisiklet kullanan şahsa trafik polisi ceza yazınca adam itiraz ediyor: “Alkollü bisiklet kullanana ceza yazamazsın.” Polisin cevabı: “Alkollü eşek bile kullansan ceza yazarım!..”