Bahar gelmiş de gidiyor, farkında mıyız?

Bahar gelmiş de gidiyor, farkında mıyız?
A+
A-


“Bak bahar geliyor” dedim…

Ağzımdan öyle çıktı.

Güldü ahbabım tabii…

“Yahu çok oldu bahar geleli, yaza ne kaldı ki” diye mırıldandı.

Ama ben de haklıyım…

Üzerimde bir mart sonu havası var çünkü…

Bir yandan da hatırlıyorum, daha yeni yazmışım “Sahiden bahar geldi mi?” diye…

Duygular, düşünceler, içine atılıp boğulduğumuz gündemler, şu harala gürele hayatımız, günübirlik dertlerimiz neyi nasıl yaşadığımızı da belirliyor elbet…

***

Çağla yediniz mi, çağla?
Kime sorsam, “Yok, bu sene görmedik bile” diyor.
Çağla cacıkları yapardım bir zamanlar…
Nereden nereye!
Bir arkadaşım güzel demişti: “Bahar ne kışa benziyor, ne yaza… Bakacaksın abi, baharla ilgileneceksin, özen göstereceksin. Aksi hâlde geçip gidiyor da, sen yazın sıcağıyla uyanıveriyorsun.”

***

Sabah kalktım…
TV’yi açmayacağım dedim ama bizim meslekte zor.
Baktım, Trump‘ın numaralarından geçilmiyor. Sahneyi Putin’e kaptırmamak için ne yapacağını bilemiyor sanki.
Putin gelirse İstanbul‘a gelirim, deyip durmuştu.
Şimdi de “Ben gelmeyecektim, eh Putin de gelmez tabii” diyor. Siz bu satırları okurken bir bakmışsınız, gelmiş.
O kadar da takılmasak mı bu “uluslararası ilişkiler” denen şeye…
Sade insanın yeri yok o sahada…

***

Kapattım TV’yi…
Balkona çıktım…
Rokalarım, marullarım coşmuş…
Mandalinama âşığım, meyve verecek bu yıl, kesin.
Limonumun dallarının arasını açtım; çünkü hava alıp çiçeklerinin meyveye dönmesi için destek olmak gerekiyor.
Bahçem yok çok zamandır, malum.
Balkonla idare ediyorum ama düşündüm de, “kentsel dönüşüm” falan derken bu balkon da gidebilir.
Sonra? Allah bilir.

***

Aklıma hep Ziya Osman Saba‘nın dizeleri geliyor: “Bu bahar güleceğiz en içten bir sevinçle / Bir melek ordan bize uzatacak elini / Beni bırakma kalbim, kalbim sen bana söyle / Ümitlerin en güzelini.”
Baharda olmadıysa, yazın olur!
Kalbimiz (aklımız o aslında) bizi bırakmasın, yeter!

***

Hah, TV’yi kapattım da ne oldu?

Sosyal medya cebimden bütün haberleri akıtıyor…

Bakıyorum ve “Dünya bu değil, bundan ibaret değil” diye söylenip duruyorum…

Haksız mıyım?

***


NOT DEFTERİ

Herkesin kendi haklılığına saplantılı biçimde ikna olduğu bir dünyada ayakta durmak ne büyük gayret gerektiriyordu. (ÖMER F. OYAL / Önceki Çağın Akşamüstü)

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.