Kafkasya’nın merkezinde yer alan, Doğu ile Batı, Kuzey ile Güney arasında doğal bir köprü konumunda olan Azerbaycan, özellikle Karabağ Zaferi sonrasında sadece Türk Dünyasında değil, aynı zamanda Kafkasya, Orta Asya ve Hazar bölgesinde önemli bir bölgesel güç haline gelmektedir. Jeo-politik açıdan, Güney Kafkasya’da yer alarak Türkiye ile Orta Asya Türk Cumhuriyetleri arasında köprü görevi gören (Doğunun Batısı, Batı’nın Doğusu) Azerbaycan; Zengezur Koridoru projesiyle Türk Dünyası’nın kara bağlantısını güçlendirme potansiyeline sahip bir ülkedir. Azerbaycan, stratejik konumu yanında hem tarihsel süreçte üstlendiği rol hem de günümüzde Türk dünyasındaki stratejik, kültürel ve siyasi katkılarıyla oldukça büyük bir öneme sahiptir.
Kadim Türk yurtlarından biri olan Azerbaycan toprakları, tarih boyunca birçok Türk devletine ve boyuna ev sahipliği yapmıştır. Bu ev sahipliğinden dolayı da Azerbaycan Türk Siyasal hayatına önemli katkılar yapmıştır. Dünyanın büyük keşmekeşlik içinde olduğu bir dönemde bir avuç Azerbaycan aydının kurmuş olduğu Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti (ADC) buna somut örnek oluşturmaktadır. 28 Mayıs 1918’de Kafkasya’da kurulan ADC, Türk ve İslam dünyasında ilk demokratik cumhuriyet olarak tarihte yerini almıştır. Bu Cumhuriyet, hem de başta Türk yurtları olmak üzere bölgedeki bağımsızlık düşüncesini canlandırmış hem de Türkiye Cumhuriyeti’ne ilham kaynağı olmuş.
Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinde Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti önemli bir yere sahiptir. 23 aylık kısa bir ömre sahip olmasına rağmen ADC, hem modern Azerbaycan devlet geleneğinin ilk örneği olmuş hem de Türkiye ile kurduğu ilişkiler bakımından Azerbaycan-Türkiye ilişkilerinin şekillenmesinde köklü bir miras bırakmıştır. Osmanlı Devleti, birkaç kıtada savaştığı ve adım adım çöküşe yaklaştığı bir dönemde Doğuda kendisine müttefik olacak bir Türk Devletinin kurulmuş olması büyük bir memnuniyetle karşılamıştır. O nedenle Osmanlı Devleti, ADC’nin bağımsızlığını ilk tanıyan devlet olmakla kalmamış aynı zamanda imzaladığı Batum anlaşmasıyla (ki bu anlaşma Türkiye-Azerbaycan ilişkilerini müttefiklik düzeyine çıkaran Şuşa Beyannamesine ilham kaynağı olmuştur) sadece diplomatik değil, aynı zamanda başta askerî yardım olmak üzere her türlü destek sağlamanın hukuku zemini oluşturulmuştur.
Rusya destekli Ermenilerinin bölgede yaptığı katliam ve genç cumhuriyeti yıkmak teşebbüsü üzerine ADC kurucu kadrosu Mehmet Emin Resulzade ve arkadaşları, Batum Anlaşmasının 4. Maddesi gerekçe göstererek Osmanlı Devleti’ne resmî yardım çağrısında bulunmuş ve bu çağrı üzerine Nuri Paşa komutasında Kafkas İslam Ordusu‘nun bölgeye gelerek hem katliamların önüne geçmiş hem de Ermeni işgalindeki Bakü’yü Bolşevik-Taşnak birliklerinden işgalinden kurtararak ADC başkenti yapmıştır. Osmanlı Devletinin son zaferi olarak adlandırabileceğimiz Bakü’nün işgalden kurtarılmasıyla Osmanlı Devleti can verirken kardeşine can suyu olmuştur. Bu askeri harekâtla Osmanlı Devleti, Azerbaycan aydınları tarafından kurulan ADC’nin kurumsallaşması zemin oluşturmuştur. O nedenledir ki, ADC, iki kardeş ülkenin ortak çabaları sonucu kökleşerek, Türk Dünyası siyasi izler bırakmıştır.
Resulzade’nin Osmanlı Devleti ile kurduğu bu ilişki, yalnızca kısa vadeli bir askeri işbirliği değil, aynı zamanda Türk Dünyası Birliği ve modernist düşünce temelinde uzun vadeli bir vizyonun parçası olarak görmek gerekmektir. Zira Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra bağımsızlığını yeniden ilan eden Azerbaycan Cumhuriyeti kendini ADC devam olarak saymış ve tüm devlet sembol ve simgelerini bu cumhuriyetten tevarüs etmiştir. Osmanlı Devleti ile ADC arasında akdedilen Batum Anlaşmasıyla başlayan ve bu devletlerin varisleri olan Türkiye Cumhuriyeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti arasında akdedilen Şuşa Beyannamesiyle müttefiklik düzeyine çıkan kardeş iki ülke arasındaki ilişkisi günümüzde kendine has stratejik bir boyut kazanmıştır. Dolayısıyla ADC, sadece tarihî bir hatıra değil, aynı zamanda jeopolitik bağımsızlık, ulusal egemenlik ve Türk dünyasında iş birliği arayışlarının ilk örneğidir. O nedenle ADC’nin Türkiye-Azerbaycan ilişkilerindeki yeri, modern Türk dünyası iş birliğinin ilk adımı oluşturmaktadır. ADC’nin kuruluş yıldönümü olan 28 Mayıs’ta, Türkiye’deki resmi makamlar, aydınlar ve STK’ların yayınladıkları mesajlarda ADC’ye atıfta bulunmaları, bu geçmişin günümüzde de bir “ortak hafıza” ve “kardeşlik sembolü” olarak yaşadığını göstermektedir.
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın sembolik açıdan büyük önem taşıyan kurtarılmış topraklar Karabağ’ın Laçin şehrinde düzenlenen “Azerbaycan Bağımsızlık Günü” etkinliklerine katılması, hem Azerbaycan Cumhuriyetinin şekillenmesinde tarihi birlikteliğinin teyidi hem de ortak geleceğinin şekillenmesinde izlenecek rehber kılavuzun oluşturulmasının tasdiki bağlamında okumak gerekir.
Günümüzde Azerbaycan-Türkiye ilişkisi birçok yönüyle emsalsiz bir statüde yürümektedir. İki kardeş ülke arasındaki ilişkiler, sadece diplomatik değil; aynı zamanda kültürel, stratejik ve siyasi temellere dayalı geliştirilmiştir. Bu anlayış, iki ülkenin ticaret, ortak savunma, enerji, eğitim ve dış politika alanlarında yakın iş birliğine dönüşmüştür. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, 28 Mayıs Bağımsızlık Günü Programı’nda “Obamız, yuvamız, göz bebeğimiz Azerbaycan’la bağımızı güçlendirerek devam ettireceğiz. Rabbim Azerbaycan-Türkiye kardeşliğini ilelebet daim eylesin” şeklindeki ifadesi iki kardeş ülkenin işbirliği düzeyinin samimi bir ifadesidir.
Cumhurbaşkanı Aliyev bir beyanatında iki ülke ilişkilerini “Türkiye gibi bir ülkenin bizim kardeşimiz olması bizim için büyük mutluluktur. 2 Karabağ Savaşı’nda ve savaş sonrasında bu birliği daha da güçlendirdik. Geçen yıl Şuşa Beyannamesini imzaladık ve Türkiye ile Azerbaycan resmen müttefik oldu. Bu halklarımıza muştu, bölge ve dünya için ciddi mesajdır. Türkiye ve Azerbaycan birliği bölgede ciddi bir faktördür. Barış ve istikrar faktörüdür. Birileri yine bize karşı adaletsizlik yapmak istese bu faktörü (Türkiye ile Azerbaycan’ın müttefikliği) ciddi şekilde göz önünde bulundurmalıdır.” sözleriyle özetlemiştir. “Güvenliğimiz, çıkarlarımız ve geleceğimiz birdir” sözleriyle iki ülke ilişkilerinin geldiği boyutta dikkat çeken Aliyev, Türkiye’nin KKTC politikasını da desteklemekte, KKTC’nin uluslararası toplum tarafından bağımsız bir devlet olarak tanınması için her zaman yanlarında yer alacaklarını ifade etmiştir.