Aşk bir istisnadır – CEM SANCAR

Aşk bir istisnadır – CEM SANCAR
A+
A-


Aşk eğer gerçekse insanı büyütür olgunlaştırır, fedakarlığın, teslim olmanın, ikizini bulmanın şenliğini ateşler. Teslim olma lafı burada boş bir laf değildir. İnsan sevdiğinin hatalarını görmezden gelir, her şeyiyle kabul etmek ister. Her şeyi hazmeder, yeter ki sevgilisi mutlu olsun, kırılmışsa onarılsın ister…

Açık konuşalım, harbi aşk herkesin başına gelmez. Çoğu birliktelik yalnızlığı bitirmek için başlar, insan bilumum ihtiyaçlarına aşk der. Fakat ilişki ilerleyince, talih kuşu da büyük ikramiyeyi bu haneye yağdırmışsa, çocuklarla demlenir, derinleşir. Mutlu sona bitişir.

Tersine bazılarında sıkıntılı bir mecburiyet vâki olur, kişiler ev içlerinde birbirine teğet geçen yabancılara dönüşür. Mutlu aile tablolarını ortadan çatlatan aldatmalar, orada burada gördüğümüz birbirinin saçını başını yolmalar, mal kavgaları, nafaka işlemleri alır başını gider.

Aşk istisna bir durumdur, onu söylüyorum. Her aşk zannedilenin aşkla filan alâkası yoktur.

***

Bir de aşka bir tür hastalık olarak bakan memnuniyetsizler korosu vardır. Bu koroda bilahare özüne yabancılaşmış bireyler, menfaat ilişkilerini ve bencilliği kutsayanlar, meseleye salt hormonal bakan bel altı tayfaları yer alır. Ayrıca “aşk yok cinsellik var” cemaati içinde böylece modern olduğunu sananların, eşini kandırdığını sanırken kendini kandıranların, Allah‘ın insanın kalbine aşkı nakışladığını unutanların…

O’nun insana duyduğu aşktan nasibini almayanların, aşk ve sadâkat meselesinin bir din, bir insanıkâmil meselesi olduğunu anlamayanların olduğunu da ifade etmeliyiz…

Çünkü yaratılıştaki aşkı, her şeyi rahmetiyle kuşatan Rahmanı bilmek için insanın önce kendi “sevme kabiliyetinden” yola çıkması gerektiğini söyleyen bizim düşünürleri anlamamışlar anlayamamışlardır. Onlara göre din, bir ceza hukukudur, başında da hiddetli ceza hâkimleri bulunur. Ne aşkı?

Aşk denilince onlar ayıplı bir şeyler hatırlarlar. Etrafa ahlâk zabıtaları salmamak için kendilerini zor tutarlar…

***

İnsanın aşkla ilişkisi derunidir. Anneye babaya, anneanneye babaanneye duyulan da budur. Yetimler ve öksüzler de onları yetiştirenleri aşkla severler. Öğrenciler bazı öğretmenlerini, hakikat arayıcıları onlara kapı açan bilgeleri, bazı insanlar “ahretlik” dedikleri dostlarını öyle…

Belki, eğer çaya çorbaya kullanılmıyorsa “kanka” sözünde de böyle bir yol arkadaşlığı, böyle bir sevda vardır. Olabilir…

Sevdanın dünyevisi, Hatem’ül Enbiyaya, Nuru Muhammediye’ye duyulan sevdaların belki ilkokul seviyesidir, ilk basamaklarıdır. Tıpkı bazılarımızın Hatem’ül Evliyaya duyduğu aşkın binası gibi kat kattır. Girişten başlanır, çatıya çıkılır…

***

Evet doğrudur, aşkın katları vardır. Hızlı çıkan nefes nefese kalır, birkaç basamaktan sonra mecalsiz yığılır. İnsan “Büyük Aşkı” bütün ömrünce talim eder. Çünkü aşk, bilenler bilir, sürekli bir egzersiz işidir. Kendini her an her gün geliştirmeyen kişi tökezler, tökezlediği için de aşka bin türlü laf eder. Habibim (sevgilim) sözünü bilir de bu sözü kutsal kitaptan silmek ister.

Çünkü insan kabiliyeti kadar hakikate mazhardır. Kap küçükse, bir de içinde bin türlü keçi bacaklı geziniyorsa ne yapsan fuzuli ne etsen boşunadır.

Makro-mikro iktidarlardan nemalanmak için hırs küpü olmaktan, mal mülk makam şehvet ve dahi aydın sadizmi peşinde at gibi koşmaktan bîtap düşenlerin bu bahiste nasipleri yoktur. Servetleri olur, haremleri olur, araba koleksiyonları olur da bir türlü şöyle köşe bucak tatmin olmuş nefisleri olmaz.

Çünkü aşksızdırlar. Aşkın rahmeti onların üstüne yağmaz. Eğer büyük laflardan kaçınacaksak, şöyle söylenebilir:

En kallavi cehennem bu değilse nedir?

***

Kapitalizmin iç yüzünü bize açık eden fakat bir İngiliz kadar aristokrat olan Karl Marks, karşılıksız aşk bir trajedidir demiştir. Çünkü baktığı yer her ne kadar vicdanlı bir versiyonu olsa da düz kafa pozitivist bir uygarlıktır da ondan. Alma-verme yani kullanım ve değişim değeri üstünden hayata bakan bir sistemdir bu ve o yüzden ticari bir tını taşır.

Evden kaçan karısını bana dönsün yeter diye ağlayarak bekleyen adam, yanlış yapan kocasını affetmeye meyilli kadın o yüzden nezdimizde iltifata tâbidir.

Aşk böyledir, affeder…

Ne öyle kapı çarpıldığı an biter ne de eve icra geldiğinde söner. Karşılıksız sevdalar da insanı platonik bir diğerkâmlığa sürükler, almadan vermeyi öğütler, insanı Âdem eder, Havva eder. Tanrısal bir durumu resmeder.

Aşk uğruna diz çökmeyenin, Müslüm, Ferdi, Ahmet Kaya dinleyip perperişan olmayanın bu lafları anlamasının mümkünü yoktur.

Karşılıksız vermek bizim bizzat Hudâ’dan öğrendiğimiz bir derstir çünkü…

***

Sufi bilgeler dergâh kapısına gelen talebeye önce sorarlarmış, “hayatta hiç âşık oldun mu?” diye. Eğer olmamışsa “sen git biraz gez dolan birader” derlermiş.

Gerçekten de mecazi aşkı bilmeyen ilahi aşkı nerden bilsin?

Değil mi ama!…

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.