Aileyi sarsan yeni sorun: Ev erkekleri

Aileyi sarsan yeni sorun: Ev erkekleri
A+
A-


Son dönemde ortaya çıkan yeni bir sorun var: Ev Erkekleri… Üç gruba ayrılıyorlar; evden çalışanlar, çalışmayıp evde oturan ve tüm sorumluluğu eşine yıkanlar, son olarak da çalışmayan ama ev işlerine katkıda bulunup yine maddi olarak eşine bağlı olanlar… Sağlıksız bir aile modeline neden olan ev erkekleri, kadınlar için ciddi bir yük, çocuklar içinse yanlış bir baba rolü çiziyor. Psikolog ve avukatlar uyarıyor: Bize gelen vakalar pandemiye dönüştü. Aileyi yaşatmak istiyorsak bu soruna çözüm bulmalıyız

Son dönemlerde sessizce çoğalan, aile kavramını derinden sarsan bir sorun var: Ev Erkekleri… Kadınların çoğu bu durumdan rahatsız ama toplumsal yargılardan ya da etraflarındakilerin tepkilerinden çekindikleri için yüksek sesle söyleyemiyorlar. Bunlar, üç guruba ayrılıyor; eşi evden çalışan, hiç çalışmayan ama ev işlerine de yardım etmeyen, çalışmadığı gibi maddi ve manevi tüm yükü kadına yıkan erkekler…

Belki de çoğunuza bu durum tuhaf gelecek. Çünkü bugüne kadar alıştığımız, geleneksel ‘Erkek, eş, baba’ kavramlarından çok farklı bir model karşımıza çıkıyorlar. Evli oldukları kadınlara hayatın tüm yükünü yıkıyorlar. Psikologlar; ev erkeği eş modelinin yıprattığı kadın vakalarıyla çok sık karşılaştıklarını ve bunun artık ülke için bir sorun haline geldiğiniz söylüyor.

Avukatlar da aynı şekilde boşanma davalarının açılmasına sebep olan sorunlar içerisine ev erkeklerinin girdiğini ve kadınların bununla artık baş edemediğini ifade ediyor. Kadın sabah erkenden kalkıyor, çocukları hazırlıyor, işe gidiyor. Akşam eve döndüğünde yemek, temizlik, ödev telaşı onu bekliyor. Aynı evde yaşadığı eşi ise ya işsiz, ya evden çalışıyor ya da kendini evin dışında tutmuş biri gibi davranıyor. Erkek evde ama çoğu zaman varlığı sadece fiziksel; zihinsel ya da duygusal bir eşlik sunmuyor.

Pandemiyle birlikte evden çalışma modelleri arttı, bazı erkekler evde daha fazla zaman geçirmeye başladı. Ancak evde kalmak, eşit sorumluluk almak anlamına gelmedi çoğu zaman. Ev işleri, çocuk bakımı, duygusal emek gibi konular yine kadının omzuna yığıldı. Kadın çalışırken de yoruldu, çalışmayan erkekle yaşarken de. Evlilik, bir ortaklık olmaktan çıkıp, tek taraflı bir mücadeleye dönüştüğünde artık o evde huzur kalmıyor. Kadın, partneriyle değil, bir çocukla yaşıyormuş gibi hissediyor. Erkek ise ya agresifleşiyor ya da daha da içine kapanıyor. Uzmanlara göre bu tablo sadece evliliklerin değil, çocukların geleceği ve toplumsal denge açısından da ciddi riskler barındırıyor.


Mehmet Teber/Psikolog

ALIŞIK OLMADIĞIMIZ ÜÇ ROL

EV erkekleri önceleri pek karşımıza çıkmazdı ama özellikle pandemiden sonra çok arttı. Evli ama evde olan erkekleri kastediyorum. Üç grubu olduğunu ve bu grupta çıkan çeşitli sorunları şöyle gözlemledim:

ÇALIŞMAYAN, EV İŞLERİNE YARDIM ETMEYENLER

Tamamen evde olup hiç çalışmayan, çalışmadığı gibi ev işlerinde de bir rol almayan grup. Bu grubun bir iş bulma, işe girme çabası pek az. İş beğenmiyor, maaş beğenmiyor, işe girse de hemen bir bahane ile çıkıyor. Akşama kadar evde; biraz bakıyorsa çocuğa bakıyor, diğer türlü tüm gün ekran başında, arkadaş ortamında. Harçlığını eşinden alıyor, kirayı ve faturaları hep kadın ödüyor. Bu grup, yaşanması en zor grup; çünkü temel sorun sorumsuzluk.

ÇALIŞMAYAN AMA EV İŞLERİNE YARDIM EDENLER

Yine çalışmıyor ya da pek az çalışıyor. Evde ama ev işlerinde, çocuk bakımında istekli. Toz alıyor, yemek yapıyor, evi süpürüyor. Kadın kira, fatura gibi dış işleri takip ediyor. Sanki arada gizli bir sözleşme var. Kadın da bu durumdan razı. Ama sorun şu ki; bu durumda genelde ortada erkek ve erkeksilik çok az oluyor. Kadın bir yardımcı/arkadaş bulmuş ama aradığı kapsayıcı, güçlü erkeği bulamamış oluyor.

EVDEN ÇALIŞANLAR, DIŞARI ÇIKMAYANLAR

Evden çalışan grup. Gün boyu evde bir erkek var. Erkek ve kadın arasında 7-24 bir birliktelik var. Kadın tek başına kalacak, dinlenecek zaman bulamıyor. Sürekli erkeğin talepleri etrafında geçen bir gün… Kadın erkekten, erkek de kadından boğulmuş oluyor gün sonunda. İlişkiyi serinletecek rüzgârlar, sütunlar bitişik olduğu için arada esemiyor. İlişki laçkalaşıyor ve ruhlar genelde hep gergin oluyor. Bir bıkkınlık iklimi hâkim oluyor.


ERKEĞİN ASIRLIK ROLÜ KAYBOLDU

Erkeğin asırlardan beri rolü dışarıda olmak, mücadele etmek ve ailesinin bakımını sürdürmektir. Özellikle genç erkekler için kullanılan “prenses erkek” diye bir tabir mevcut. İlişkide sorumluluk almayan, standart erkek kimliğinden uzaklar. Bunlar anneleri tarafından aşırı korunmuşlardır. Bazı ailelerde babanın hiç olmaması, olup da ev içinde pasif veya otoritesiz olması, çocuğun erkeklik modelini sadece anneden öğrenmesine sebep olur. Bu durumda erkek çocuk kendisini merkeze alan bir kişilik yapısı geliştirir.

YENİ MODEL BENCİL ERKEKLER

Burada dijital dünyanın etkisini de unutmamak gerekiyor. Sosyal medya ve popüler kültür, erkekleri de “bakımlı, estetik, beğenilen, ilgilenilen” bir varlığa dönüştürdü. Bu yeni model, erkeklerde de: aşırı dış görünüş takıntısı, duygusal olma kisvesi altında sorumluluktan kaçma, empati yerine ilgi ve beğeni arayışı doğuruyor. “Duygusal erkeğim” söyleminin altı bazen “Ben kendi içimle meşgulüm, seni taşıyamam” gibi bir bencillikle doluyor.


Gökhan Ergür/Psikoterapist

BENİ HAK EDEN BİR İŞ YOK

Özellikle pandemi dönemi sonrasında ev erkekleri diye adlandırdığımız grupta büyük bir artış gözlemliyoruz. Hem küresel ekonomik krizin etkisi hem de uzaktan çalışmanın yaygınlaşması bu durumun başlıca sebebi oldu. Fakat bu durum alıştığımız aile ve ilişki düzenine aykırı bir durum.

Çalıştığım bir ailede erkek uzunca bir süredir işsiz. Evde tüm gününü telefonla sosyal medyada geçiriyor, arada arkadaşlarıyla buluşuyor. Eşi hem tam zamanlı çalışıyor hem de eve geldiğinde ev işlerini yapıyor. Erkek, işe girmeyi istiyor gibi görünse de sürekli “şartlar kötü”, “beni hak eden bir iş yok” gibi gerekçelerle hiçbir girişimde bulunmuyor. Danışanımın eşiyle yaptığım görüşmelerde sürekli “bir çocuk daha büyütüyormuşum gibi hissediyorum” diyordu. Bu durumda kadın yorgun ve öfkeli hale geliyor ve ilişki duygusal olarak tükeniyor. Bunun sonucunda da: “Bu evliliği niçin sürdürüyorum” sorusunu kendisine sormaya başlıyor. Ve nihayetinde de kaçınılmaz son bir yerde gerçekleşmiş oluyor, taraflar yollarını ayırıyor.

KADIN ÇÖKÜYOR ERKEK AGRESİFLEŞİYOR

Kadın, hem dış dünyanın yükünü (gelir, faturalar, iş baskısı) hem de evin iç organizasyonunu taşıdığında, zamanla duygusal tükenmişlik yaşar. “Kimse beni anlamıyor.”, “Her şeyin sorumlusu benmişim gibi hissediyorum.”, “Sırtımı dayayacak biri yok” gibi cümleler sık sık duyulmaya başlar bu ailelerde. Bu duygular ilerleyen süreçte anksiyete, öfke patlamaları ya da depresif çökkünlükle sonuçlanabilir.

İşlevsiz ya da sorumsuz kalan erkek zamanla değersizlik, yetersizlik, boşluk gibi duygulara kapılabilir. Ama bu duygular genellikle dışa karşı bahane üretme, savunmaya geçme, agresifleşme ya da tamamen içe çekilme olarak yansır. “Zaten ne yapsam sana yaranamıyorum.”, “Beni anlamıyorsun, hep yargılıyorsun.”, “İş var da ben mi çalışmıyorum” gibi cümleler kurabilir. Bu da ev içindeki çatışmayı körükler, partner ilişkisini zedeler.

Rollerin karıştığı bu evliliklerde eşler aynı evde iki yabancı gibi yaşamaya başlayabilir, ayrı odalarda uyumaya başlanabilir, yaşadıkları duygusal boşluğu doldurmak için farklı alanlara yönelebilirler. Ve özellikle kadınlar, yıllarca taşıdığı yükün sonunda bu ilişkiden çekilme kararı alabilirler.


EŞİNİZLE UYGUN DİLLE KONUŞMALISINIZ

Kıymetli beyefendiler, özellikle evden çalışan beyefendiler eşleriniz sizleri kırmamak, incitmemek için söylemiyor olabilirler ama sizin 7/24 evde olmanızdan fazlasıyla sıkılıyorlar. Seanslarda bunu sıklıkla duymaktayız. Haftanın bazı günlerinde kütüphanelerde, kafelerde çalışmanız eşinizi rahatlatacaktır. İş bittikten sonra spora gitmek, bir aktiviteyle uğraşmak, düzenli bir şekilde yürüyüş yapmak hem size hem de ilişkinize iyi gelecektir.

Kadınlar, eşinizle açık ve suçlayıcı olmayan bir konuşma gerçekleştirin. Bu konuşmada şu ifadeler kullanılabilir: “Sen evdeyken aslında bir desteğe sahipmişim gibi değil de bir yük taşıyormuşum gibi hissediyorum” ya da “Kendimi bu ilişkide tek çalışan, tek sorumluluk alan kişi gibi hissediyorum. Bu beni hem yıpratıyor hem de uzaklaştırıyor.” Ardından kadın ve erkek oturup şu soruları konuşmalı: Bu ilişkide roller ne olacak? Sadece ekonomik katkı mı, yoksa duygusal ve ev içi katkı da beklenecek mi? Kim neyi sırtlanacak? Eğer bir uzlaşıya varamadığınızı hissediyorsanız lütfen profesyonel bir destek alın.

YÜK OLMAYAN BİR BABA MODELİ LAZIM

Çocuk için baba figürü; güvenin, yönelimin ve hayata dair temel tutumların modelidir. Evde sürekli bulunan ama üretmeyen, katkı sunmayan, yük almayan bir baba modeli, çelişkili bir mesaj oluşturur. Özellikle erkek çocuklar, bu tabloyu “erkeklik” diye içselleştirebilir. Baba bir şey yapmıyor ama evde; sorumluluk almıyor ama otorite gibi davranıyor. Çocuk bu durumda, ya pasif, sorumluluktan kaçan bir model geliştirir ya da babayı inkâr ederek aşırı performansçı, kontrolcü bir kimlik geliştirir. İkisinin de uçları sağlıksızdır.

KIZ ÇOCUKLARI YANLIŞ SEÇİM YAPACAKLAR

Kız çocukları açısından bu durum başka bir iz bırakır. Baba, hayatın yükünü taşımayan, annenin emeğini sürekli tüketen biri babaysa, kız çocuklarına güven duyabileceği, sırtını yaslayabileceği, “varlık gösteren” erkek modelini sunamazlar. Bu eksiklik, gelecekteki ilişki seçimlerini, duygusal beklentilerini doğrudan etkiler. Annesi yorgun, kızgın ya da sessiz bir öfkeyle yaşayan bir çocuk, evin sorumluluklarını fark etmese bile, o atmosferin gerginliğini içinde taşır. Çocuklar çoğu zaman bu gibi durumlarda kendilerini suçlamaya eğilimlidir. “Annem babamı neden sevmiyor?”, “Ben iyi olsaydım belki tartışmazlardı” gibi düşünceler gelişebilir. Bu da çocukta değersizlik, kaygı ve sorumluluğu üzerine alma gibi uzun vadeli duygusal yükler bırakabilir.


Beyza Sındıraç/Avukat

KADINLAR SUÇLU HİSSETTİRİLİYOR

Son zamanlarda bu sebepten boşanma davalarında artış var. Bu tür evlilikler görünürde şiddet içermese de, derin bir psikolojik ve ekonomik şiddet barındırır. Kadınlar genellikle yalnızlaştırılmış, suçlu hissettirilmiş ve tükenmiş şekilde başvuru yaparlar. Bu yüzden hem psikolojik destek hem güçlü hukuki bir hazırlık çok önemlidir.

Bir avukat olarak bu tür durumlarla birebir karşılaşıyor, hatta bu evlilik dinamiğinin kadınlar üzerinde yarattığı hukuki ve psikolojik sonuçları gözlemliyoruz.

DAYANACAK GÜÇLERI KALMIYOR

Kadın hem çalışır, hem evi çevirir, hem çocuklarla ilgilenir. Erkek ise çoğu zaman fiziksel olarak evdedir ama ‘yok’tur. Kadınların dile getirdiği sorunlar şu şekilde oluyor: “Artık ruhsal olarak dayanacak gücüm kalmadı. Saygım kalmadı, Çocuklar da onun gibi umursamaz oluyor. Ekonomik olarak çöküyorum, her şey bana ait. Hiçbir şey yapmıyor ama her şeye karışıyor.”

Kadınlar çoğu zaman boşanma kararı vermekte zorlanıyor çünkü duygusal bağımlılık, çocuklar, ekonomik korkular veya toplum baskısı var. Maalesef hem hukuki hem de duygusal olarak kadınlar çoğu zaman fedakârlıklarıyla baş başa kalıyor. Ancak son yıllarda bilinçli hazırlanmış dosyalar ve güçlü delillerle açılan boşanma davalarında kadın lehine sonuçlar alınabildiğini de net biçimde söyleyebilirim. “Kadının sadece ben her şeyi yaptım” demesi yetmez.Kadının, ekonomik katkısını (banka dökümleri, fatura ödemeleri vs. belgelerle ve ev içi sorumlulukları ve psikolojik yıpranmışlığı (psikolog/psikiyatrist raporu, tanık beyanları ile kanıtlaması gerekiyor. Bu şekilde boşanma davasında haklı bulunup boşanabiliyor. Ancak evlilik içinde yapılan harcamalar, “ortak yaşamı sürdürme amacıyla” yapılmış sayılır ve geri istenemez.


HUKUKİ YARDIM VE TERAPİ DESTEĞİ

Psikolojik şiddet açıkça tanımlanmalı

Türk Medeni Kanunu ve Ailenin Korunması Kanunu’nda “duygusal ve ekonomik şiddet” daha açık biçimde yer almalı.

“Sürekli sorumluluktan kaçma, duygusal yıkım yaratma” gibi eylemler, açıkça boşanma ve tazminat sebebi sayılmalı.

Boşanma davalarında “emeğin karşılığı” dikkate alınmalı

Kadının ev içi emeği, psikolojik yükü ve maddi katkısı “ortak katkı” olarak tanınmalı.

Bu katkılar, boşanma sırasında tazminat ve mal paylaşımı hesaplamasında dikkate alınmalı.

Kadınlar için özel destekli boşanma hatları oluşturulmalı

Adliyelerde “psikolojik şiddet mağduru kadın” için özel danışma birimleri kurulmalı.

Hukuki yardım ve terapi bir arada sunulmalı.

SORUMLULUK ALMALI

“Kadın idare etmeli” söylemi yerine, “erkek sorumluluk almalı” anlayışı yerleşmeli. Bu tür evliliklerde sorunu “idare ederek” çözmek mümkün değildir. Sorunun çözümü, kadının susmaması, hukuku bilmesi ve destek almasıyla başlar. Ama aynı zamanda hukuk sisteminin ve toplumun da kadının yükünü görmesi ve ona saygı duymasıyla tamamlanır.

SAĞLIKSIZ BİR EVLİLİK MODELİ

Çok fazla sayıda kadın “Nasıl olsa hakkımı alamayacağım” diyerek boşanmaktan vazgeçiyor ya da duygusal, ekonomik ve psikolojik sömürüyü sineye çekiyor. Bu durum, sadece kadının değil, çocukların ve tüm aile yapısının sağlıksızlaşmasına neden olan çarpık bir evlilik modeline dönüşüyor. Hakkımı alamam diyerek katlanılan evlilikler: Neden vazgeçiliyor?

Yargıya güvensizlik:

“Hakim anlamaz ki”, “nasıl ispatlayacağım?” duygusu hâkim oluyor. Oysa doğru yönlendirme ve delillerle başarılı sonuçlar mümkün. Ekonomik bağımlılık: Kadınlar genellikle eşin çalışmadığını bildikleri hâlde, “boşanırsam nasıl geçineceğim?” korkusuyla hareket ediyor. Oysa nafaka ve destek talepleri bu yüzden var. Çok yüksek meblağ olmasa da! Toplum baskısı ve ailelerin tutumu: “Boşanma ayıptır” inancı hâlâ çok güçlü. Aile büyükleri de “idare et” dediğinde kadın yalnızlaşıyor.

Duygusal manipülasyon: Eş, kendini kurban gibi gösterip “beni bırakırsan çökerim” diyerek kadının vicdanına oynuyor. Kadın da bu yükü taşımaya devam ediyor. Sonuç: Sağlıksız, bozuk ama sürdürülen bir evlilik modeli… Bu tür ilişkilerde, evlilik bir ortaklık değil, bağımlılık hâline gelir. Çocuklarına da sağlıksız rol modeller sunar: ya “kendini yok eden anne” ya da “pasif baba” modeli içselleştirilir. Böyle bir evlilikte “kağıt üzerinde evli olmak” gerçek bir evlilik değildir.

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.