Aksa Tufanı Harekâtı’ndan sonra Filistin’de uyguladığı soykırımı alenileştiren terör devleti İsrail’e en büyük desteği veren ülkelerin başında Almanya geliyor. Alman siyasetçiler, birbirleriyle yarışırcasına yaptıkları açıklamalarla siyonist İsrail’in emrinde olduklarını ispatlamaya çalıştılar.
Örnek vermek gerekirse, yıllar sonra iktidara gelen Alman Sosyal Demokratlar’ın lideri Olaf Scholz, Ekim 2024’te yaptığı açıklamayla “İsrail’in güvenliğinin Almanya’nın devlet politikası olduğunu” bir kez daha ilan etmişti.
Almanya‘da yapılan seçimlerden zaferle ayrılan CDU lideri Friedrich Merz, Şubat 2025’te yaptığı açıklamada siyonist terör örgütü elebaşı Netanyahu’yu ülkesine çağıracağını ve Uluslararası Ceza Mahkemesi‘nin tutuklama kararını uygulamayacağını açıklamıştı.
Merz’in bu yazıyı hazırlarken, 328 vekillik koalisyon kurmasına rağmen Meclis’teki güvenoyunun ilk turundan geçmesi için gerekli olan 316 oyu alamadığını hatırlatalım.
Uluslararası kamuoyunda İsrail’e destek verdiği için eleştirilen Almanya, hem “demokrasinin savunucusu” imajını biraz olsun geri kazanmak hem de artık ülke içi siyasi dengeleri kökünden sarsan Almanya için Alternatif Partisi‘ni (AfD) “demokrasiyi tehdit eden aşırılık yanlısı bir örgüt” olarak tanımladı.
Aslında bu kararın geleceğinin ilk işaretleri 2021 yılında verilmiş ve Alman İç İstihbarat Teşkilatı, AfD’yi “aşırı sağcı şüpheli vaka” olarak sınıflandırmıştı. Mahkeme kararıyla ilanı iki yıl ertelenen bu karar sonrası, AfD neredeyse her yıl oyunu artırdı.
Alman İç İstihbarat Teşkilatı’nın AfD’yi “aşırılık yanlısı bir örgüt” olarak tanımlaması, iki nedenle bir göz boyamadan ibarettir. Bunlardan bir tanesi, Alman devletinin kurumsal olarak en büyük utançlarından biri olan Nasyonal Sosyalist Yeraltı Örgütü (NSU) meselesinde takındığı tavırdır.
Yıllarca polis ve istihbarat tarafından takip edilen bu örgüt, Müslüman Türkleri öldürmüş; en sonunda göstermelik bir mahkeme sonrası “üç kişiyle” sınırlandırılmıştır. Yani bir anlamda AfD’nin, Alman istihbarat kurumları tarafından “aşırılık yanlısı bir örgüt” olarak tanımlanması, belki de AfD’nin ileride daha da kriminalize olmasını sağlayacaktır.
Bir diğer ve bence en az ilki kadar önemli olan ikinci sebebe gelince; AfD’yi denetleyen BfV Başkanı Thomas Haldenwang’ın, İsrail bayrağı göndermeli kravat ile arz-ı endam etmesi oldu. Siyonist İsrail’in hizmetinde olacağını açıkça ilan eden bir istihbarat kurumu başkanının, ülkesindeki aşırılık yanlısı bir örgütle yeterince mücadele edeceğini düşünmek fazlasıyla hayalcilik olur.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz