Toplumun genel moral kondisyonunda ekonomiyle ilgili gelişmeler dün olduğu gibi bugün de önemli yer tutuyor. Uygulanmakta olan ekonomik programın gösterge niteliğindeki iyileşme verileri kadar, dikkat edilmesi gereken yönleri de var. Bilhassa “ekonomi yönetimine güven” ve “imalat sanayii” boyutunda!
Geçiş dönemi, toparlanma dönemi derken, 2026’dan itibaren “somut sonuç” beklentisinin giderek yükselmekte olduğunu not edelim.
Enflasyonda düzenli gerileme, uluslararası rezervlerde artış, cari açıkta azalma, küresel risk priminde iyileşme, ılımlı büyüme, istihdamda olumlu görünüm… Kritik değerdeki bu başlıklar, ekonomik programın netice verdiğini gösteriyor. Lâkin sade vatandaştan işletme sahiplerine kadar geniş bir yelpaze, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek‘in şahsında, vaat edilen günler için sabır dairesinde bekleyişini sürdürüyor. Tahmin edileceği üzere ekonomi kurmaylarına güven oranı, siyasi parti aidiyetine göre değişiyor. Nitekim GENAR’ın Temmuz 2025 Raporu da bu durumu teyit ediyor. Örneğin, “ekonomi yönetimine güven duyuyorum” diyenlerin oranı AK Parti seçmeninde yüzde 48.2’yi bulurken, “Hiç güvenmiyorum” diyen CHP’li seçmenin oranı da yüzde 48’de kemikleşiyor. Genel tabloda ise “iyimserlik ile karamsarlık” başa baş noktasında seyrediyor. Sadece bu ayrıntı bile “ince ayar gereken alanlara” odaklanmayı, “dar ve sabit gelirlileri” desteklemeyi, “daha etkili iletişim ve ikna yöntemlerinin kullanılmasını” zorunlu kılıyor!
***
Dünya Bankası, farklı tarihlerde yayımladığı araştırmalarda, yükselen piyasalarda reel sektörün devamlılığının neden gerekli ve hayati olduğunun altını çizdi. Ekonomik program uygulamaları sırasında veya kriz dönemlerinde, imalatçı-ihracatçı şirketlerin ayakta tutulmasının öncelik olduğunu belirten Dünya Bankası uzmanları, aksi takdirde “girişimcilik kültürü, yönetim-organizasyon yapısı, pazarlama-dağıtım ağı, alt sektörlere iş aktarma” gibi süreçlerin yeniden kurulmasının yıllar aldığının altını çizdi. Bu tür dönemlerin, klâsik manada “sermayenin el değiştirmesine” indirgenmesinin de yetersiz kaldığı, kök meselenin daha derinde olduğu da yine benzeri çalışmalara yansıdı. Reel sektörün ve KOBİ’lerin teklediği, üretimin daraldığı veya durduğu süreçlerin… Gerek zaman ve pazar gerekse rekabet kaybına sebebiyet verdiği, nitelikli iş gücü temini ile de uzun dönemli büyümeyi olumsuz etkilediği kaydedildi.
Bu gerçekler ışığında, İstanbul Sanayi Odası Türkiye Sektörel Satın Alma Yöneticileri Endeksi- (PMI) Temmuz 2025 Raporu’na yakından bakmakta fayda var. Ekonomik büyümenin öncü göstergesi olan imalat sanayi performansında en hızlı ve güvenilir referans kabul edilen bu endekse göre, takip edilen 10 sektörün tamamında yeni siparişler ivme kaybederken, üretim sadece elektrikli ve elektronik ürünler sektöründe artış gösterdi. Satın alma faaliyetleri imalat sanayinde azaldı. Girdi maliyetlerinde süren artışın etkisiyle, tekstil ürünleri hariç tüm sektörlerde satış fiyatları yükseldi. Müşteri talebindeki durgunluk ise yeni siparişlerin üst üste 25’inci ay yavaşlamasına yol açtı. Dış talep koşullarının zayıf seyrine bağlı olarak yeni ihracat siparişleri daralmaya devam etti. Yeni siparişlerdeki ivme kaybı, imalatçıların üretim hacmini azaltmaları ile sonuçlandı.
İşin özü…
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan‘ın, faiz hadlerindeki yüksekliğe rağmen sahip çıktığı ekonomik program, vakit geç olmadan reel sektör ve alt bileşenleri bazında yeniden ele alınmalı!