Gazze Soykırımı, Küresel Protestolar Ve İran Açmazı

Gazze Soykırımı, Küresel Protestolar Ve İran Açmazı
A+
A-


Aksa Tufanı Operasyonu, Orta Doğu‘daki dengeleri derinden sarstığı gibi aynı zamanda işgal devletinin küresel alandaki imajını eşi benzeri görülmemiş bir şekilde değiştirdi. Tarihsel travmalar üzerinden Batı dünyasında oluşturduğu mağduriyet algısıyla yaptığı tüm eylemlere bugüne kadar bir şekilde destek bulan Siyonist yönetim, 7 Ekim 2023 sonrasında uluslararası kamuoyundaki söylemsel üstünlüğünü kaybetti. Gazze’de sürdürülen din merkezli soykırım karşısında tüm dünya genelinde oluşan hassasiyet dalgası, Tel Aviv yönetiminin uzun yıllardır gerçekleştirdiği hukuki ve insani normları ayaklar altına alan pervasız eylemlerinin güçlü şekilde sorgulanmasını beraberinde getirdi. Bu doğrultuda, Gazze’deki katliamları durdurmaya yönelik gerekli iradenin bir türlü ortaya konulamaması ve kanıksanan eylemsizlik hali, sivil düzeyde yeni inisiyatiflerin ve aksiyonların alınmasına kapı araladı.

Gazze’nin ilhakı ve Filistinlilerin anavatanlarından tehciri için her türlü yola başvurmaktan geri durmayan Başbakan Netanyahu ve kabinesi, adil bir ateşkesi kabul etmemek için büyük bir direnç gösterdi. Daha öncesinde mutabık kalınan çerçevenin yine Netanyahu hükümeti tarafından bozulması, Gazze’nin geleceğine dair yeşeren umutları ortadan kaldırdığı gibi, beraberinde soykırımın daha da şiddetlenmesiyle sonuçlandı. Aylardır Gazze halkını açlıkla tedip etmeye çalışan Siyonist yönetim, kutsal metinlere yaptıkları göndermelerle Filistinlilerin ağır bombaların yanında açlık ve susuzluktan ölmesini meşrulaştırıcı akla ziyan açıklamalarıyla ne düzeyde hastalıklı bir ruh haline büründüklerini açık bir şekilde gösterdiler. Katliamlar sonucu hayatını kaybedenlerin sayısının artık tahmin bile edilemez noktaya ulaştığı Gazze’deki bu insanlık dışı durumu değiştirmeye dair uluslararası alanda son dönemlerde kayda değer gelişmeler de yaşanmaya başladı.

Küresel Alanda Gazze İçin Yeni İnisiyatifler

Aksa Tufanı, ezberleri bozan yönüyle Tel Aviv’in bilgi üretim tekeline sarsıcı bir darbe vurdu ve tüm dünya genelinde Filistinlilerin on yıllar boyunca yaşadıklarının idrakine yönelik ciddi bir tesir bıraktı. Holokost mağduriyetinin ardına sığınarak hukuk ve insanlık dışı eylemlerini masumlaştırmaya çalışan Siyonist yönetim, tüm çabalarına rağmen uluslararası arenada Gazze’ye destek vermek ve Filistinlilerin haklarını savunmak için yükselen hassasiyeti engelleyemedi. Aylardır her türlü zulme insan üstü bir sabırla direnen ve kendi vatanlarını korumak için olağanüstü bir direniş gösteren Gazzeliler ile tam bir dayanışma içine giren milyonlar, soykırıma açıktan ya da zımnen destek veren hükümetleri üzerinde daha fazla kamuoyu baskısı oluşturduğu gibi, yeni yöntemlerle Gazze gündemini canlı tutmak için etkin bir mobilizasyon sağladılar. Bu minvalde, son dönemlerde batı hükümetlerinden Tel Aviv ve Siyonist yönetimin mensuplarına yönelik artan eleştirilerin ve yaptırımların arkasında yatan en temel saik, sivil inisiyatiflerin ortaya koyduğu güçlü iradedir.

İnsanlık onurunu korumak ve Gazze’ye dair bir şeyler yapabilmek adına son dönemlerde büyük yankı uyandıran iki somut adım; Madleen Gemisi ve Küresel Gazze Yürüyüşü’dür. 12 aktivistin işgal devleti tarafından Gazze’ye uygulanan ablukayı delmek için başlattığı bu inisiyatif üstlendiği misyon ve oluşturduğu değer bakımından küresel çapta büyük yankı uyandırdı. Teknede özellikle Batı kamuoyunda yakından bilinen isimlerin bulunması, Madleen’in oluşturduğu etkiyi kat be kat artırdı. Öncesinde benzer bir inisiyatif “Vicdan” Gemisi ile yapılmaya çalışılsa da işgal ordusunun Malta açıklarından gerçekleştirdiği saldırı nedeniyle bu gemi yoluna devam edememişti. Vicdan Gemisi’nin yarım kalan hikayesini tamamlamak üzere yola İtalya’dan yola çıkan aktivistler Mısır açıklarında ilerlerken uluslararası sularda Siyonist yönetimin müdahalesi sonucunda göz altına alındılar. Her ne kadar yolcularının kahir ekseriyetinin “beyaz Batılı” olmasından mütevellit Vicdan Gemisi benzeri bir saldırıya maruz kalınmasa da Madleen’deki aktivistlerin beraberlerindeki sınırlı gıda yardımıyla Gazze’ye varmasına izin verilmedi. Bu inisiyatifin başarıya ulaşması halinde ablukanın sembolik şekilde olsa dahi kırılmasının oluşturacağı motivasyon ve etkiden korkan Tel Aviv, uluslararası tüm çağrılara rağmen gemiyi Aşdot Limanı’na çekerek aktivistlerin sesini kısmaya çalıştı.

Madlleen Gemisi’nin yanında Fas, Cezayir ve Tunus’tan Gazze’ye destek için başlatılan konvoy ve Küresel Gazze Yürüyüşü adında tüm dünyada karşılık bulan inisiyatif, işgal devletine karşı tarihi bir sorumluluğu yerine getirmek ve Filistinlilerin haklı davalarında yanlarında yer alabilmek için 80’i aşkın ülkeden aktivist, sivil toplum mensubu, siyasetçi ve entelektüelin yer alacağı büyük bir kitlesel eyleme dönüştü.

Mısır’da buluşarak Refah Sınır Kapısı’na ulaşıp dünyanın odağını Refah’a teksif etmeyi amaçlayan bu girişim, sınırları zorlayarak Gazze’ye insani yardımın girişinin önünün açılması ve soykırımın bir an önce durdurulması için önemli bir görevi ifa etmek üzere yola koyuldu. Mısır yönetiminin ABD ve İsrail baskısından ötürü bu yürüyüşe destek verenlerin toplanmasını ve Refah’a ulaşmasını engellemeye yönelik girişimleri ise uluslararası kamuoyunda büyük tepkilere yol açtı. Kendi toplumunun beklentileri ile ABD-İsrail baskısı arasına sıkışıp kalan Mısır yönetimi, yürüyüşe katılmak üzere Mısır’a gelenlere yönelik bu satırların yazıldığı saatlerde baskıyı görece yumuşatsa da ilgili inisiyatifin Refah’a ulaşmasını garanti eden herhangi bir açıklama da henüz yapmadı. Gazze’ye destek için insanların barışçıl amaçlarla yürümesinin bile Siyonist yönetim için ne düzeyde bir korku ve meydan okuma anlamına geldiği, bu süreçte izlediği strateji ve yaptığı açıklamalardan anlaşılmaktadır. Sembolik girişimlerin yeni bir gerçekliğe kapı aralayacak oluşu, Aksa Tufanı ile söylem üstünlüğünü kaybeden Tel Aviv’in süreci baltalamaya dönük girişimlerinin sebebini net bir şekilde açıklamaktadır.

Gazze’de Soykırım Sona Erer mi?

İşgal ordusunun tüm saldırganlığına ve Netanyahu hükümetinin insani yardımların girişine izin vermeyerek Gazzelileri açlığa mahkûm etmesine rağmen sahadaki direniş Kassam Tugayları öncülüğünde kesintisiz bir şekilde devam etmektedir. Eldeki kısıtlı imkanlara rağmen düşman ordusuna zayiat verdirmeye devam eden ve esirleri hala Gazze’de muhafaza eden direniş, Siyonist ordu mensupları üzerinde güçlü bir psikolojik baskı oluşturmaktadır. Gazze’deki kayıplara ek olarak ordu içinde intihar vakalarının günden güne artması ve on binlerce askerin antidepresan ilaçlar kullanmaya başlaması, İsrail toplumunu endişeye sevk eden hususların başında gelmektedir. Ayrıca Netanyahu muhaliflerinin uluslararası arenada kaybolan imaj nedeniyle gelecek yıllarda daha büyük sorunların yaşanacağına dair duydukları endişe, bu kişileri son dönemlerde hükümetin düşürülmesi ve ya da meclisin feshedilmesi için çeşitli adımlar atmaya itmiştir. İçerideki bu gelişmeler karşısında sıkıntılı günler yaşayan Netanyahu, uluslararası alanda yükselen karşıtlıktan ötürü de ciddi bir krizle yüzleşmektedir. Bu çıkmazdan kurtulmak ve Batı dünyasında kaybettiği imajı yeniden toparlamak için gerilimi tırmandırmayı hedefleyen Netanyahu, İran saldırısı ile kendisine yeni bir manevra alanı oluşturmaya çalışmaktadır.

Teo-politik düzlemde yürüttükleri stratejiden geri adım atmayan Netanyahu ve ekini, ABD Başkanı Donald Trump’tan aldıkları örtülü onay ve destekle İran’a oldukça yıkıcı bir saldırı gerçekleştirdi. “Yükselen Aslan” isminin verildiği operasyon, Tevrat’ta geçen İbrani halkının “büyük aslanlar gibi ayağa kalkmasını” vazeden ayetine atıfla meşrulaştırıldı. Operasyondan bir gün öncesinde Ağlama Duvarı’nın taşlarına Tevrat’ın mezkûr bölümünü yazan Netanyahu, böylece kutsal referanslı yayılmacı politikaya tavizsiz devam edeceğini ve böylece Batı’dan aldığı destekle de İsrail kamuoyunu baskılayacağını bir kez daha gösterdi. Bu saldırının ardından tüm gözler artık Tahran yönetimine çevrildi. İran tarafından yapılacak caydırıcı bir misillemenin işgal devletini vatandaşları üzerinde hem de uluslararası ekonomi politikte oluşturacağı baskı, Netanyahu’nun Gazze başta olmak üzere bir çok alanda geri adım atması ve hatta kabinesinin dağılmasını beraberinde getirebilecektir. Tahran tarafından böyle bir cevabın verilmemesi halinde ise Netanyahu, elde ettiği psikolojik üstünlük ve alacağı destekle bölgede krizi derinleştirecek ve saldırganlığı artıracak bir süreci de başlatabilecektir. Tam da bu noktada, Tel Aviv’in İran gündemine odaklandığı bir anda Gazze’nin nefes alabilmesi ve ateşkesin sağlanması için uluslararası toplumun tüm unsurlarının çok daha aktif bir rol üstlenmesi gerekmektedir.

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.