“Ekonomiyi hangi parti düzeltir?” sorusuna, 2002’den beri iktidarda olan AK Parti yerine, en son 1996’da (5-6 ay süren) koalisyon hükümeti (Baykal-Çiller’in 52. Türkiye Hükümeti) marifetiyle iktidar yüzü gören CHP cevabı verilmesi beklenirdi değil mi?
Sonuç tam tersi, neden acaba?
Mesela, ASAL Araştırma (Mayıs 2025) verilerine göre, “ekonomiyi/ hayat pahalılığını” yüzde 65’le Türkiye’nin en önemli sorunu olarak gören yurdum insanı, aynı ankette, “Türkiye’nin sorunlarını hangi siyasi parti çözebilir?” sorusuna verdiği yanıtların yüzdesi AK Parti 26, CHP 17 olarak tebarüz etti.
Ekonomik ambargo, pandemi ve Türkiye’nin neredeyse dörtte birini yıkan malum depreme ve onca yıl iktidarda kalmanın mental yorgunluğuna rağmen vaziyet bundan ibaret.
Demek ki muhalif güruhun matinesuare “yandık bittik kül olduk” yaygaraları ve “genç çerilerin” sosyal medya algıları ortak hafızayı yok etmeye yetmedi.
Ortak hafıza, AK Parti‘nin CHP‘yle değil, bizzat kendisiyle yarıştığını işaret ediyor. Zira Gayrisafi Yurtiçi Hasıla (GSYH) AK Parti’nin iktidara geldiği 2002’de 3 bin dolar seviyesindeydi, bugün 15 bin doların üstünde.
Yeterli mi bu, asla yetmez, ama CHP’yle de hiçbir şey olmaz.
Cumhur İttifakı‘nı kötülemek için malumunuz sadece “hayat pahalılığını” araçsallaştırmakla yetinmiyorlar, tezvirat başta olmak üzere her yolu denedikleri gibi olmadık “analojilerden” de medet umuyorlar.
Bunların en Atatürkçüsü ve en beyefendilerinden biri (Adı lazım değil ama şu kadarını söyleyeyim, müzeden çıkmış gibi son derece şık ve hijyenik giyinen bir insan evladı) geçenlerde iktidarı eleştirme sadedinde şöyle feveran etti: “Düşünmeyi düşündüğümüzü ifade etmeyi ifade ettiğimiz zaman onu bile duymaya dayanamıyorlar…” (Cümle orijinaldir, dokunmaya kıyamadım.)
Oldukça ilginç özlemleri olan işbu muhalif beyefendi bakınız ne diyor: “Şerefimle sizi temin ederim ki Bülent Ecevit‘i, Süleyman Demirel‘i, Alparslan Türkeş‘i, Turgut Özal‘ı, Necmettin Erbakan‘ı çok özlüyor ve arıyoruz ya. Sevgili arkadaşlar düşünebiliyor musunuz; karikatürleri yapılırdı, karikatüristi ararlardı, ‘Bana onun orijinalini çerçevelet Ankara’ya getir’ derlerdi…”
Ona bakarsanız biz de bir önceki genel başkanlarını yakmakla, taşlamakla, asmakla tehdit etmeyen, eski Genel Başkan Yardımcılarının 10 yaşındaki çocuğuna tecavüz çağrıları yapmayan CHP’yi arıyor ve özlüyoruz.
Türkeş‘i “Faşist”, Özal‘ı “Çankaya’nın Şişmanı”, Demirel‘i “Çoban Sülü”, Ecevit‘i de “Tırnakları uzadı, temizlenmiyor…” diye aşağılamak için mi özlüyorlar bilmiyorum.
Erbakan‘a da omuz vurup “Pezevenk!” diye hakaret etmek için özlediklerini iddia edebilirim. Nihayetinde, Cumhurbaşkanı Erdoğan‘a bir yandan “Diktatör” deyip öte yandan “Mezarına işeyeceğiz” diye hakaret eden zihniyetten söz ediyoruz.
O değil de, her fırsatta Atatürk’ü örnek gösteren mahut beyefendi “hoşgörü ve tahammül” sadedinde neden Atatürk yerine Erbakan ve Özal‘ı örnek gösteriyor?
Dönemin mizah dergilerinden Akbaba, Karagöz, Zümrüt, Cem, Güldürü’de “Atatürk karikatürü” zinhar yayınlanamaz, “portre çizim” ötesine geçilmezdi.
Geleneksel Türk tiyatrosunun ustalarından Dümbüllü‘den Kel Hasan‘a kadar hiçbir hiciv ustası da Atatürk hakkında en ufak hiciv denemesi yapmayı akıllarından bile geçiremezdi.
Sıkardı biraz.