Kültürel hegemonyanız çatırdıyor, bayım! – HİLAL KAPLAN

Kültürel hegemonyanız çatırdıyor, bayım! – HİLAL KAPLAN
A+
A-


Yıllar boyunca bizim hikâyemizi sansürlediniz; şimdi anlatmaya başlayınca “propaganda” diyorsunuz. Yetmedi; şimdi de sözde özgürlükçüler olarak “boykot” adı altında sansürcülüğün kıyılarına vuruyorsunuz. Belki de esas sorun, artık sizin anlatacak bir hikâyenizin kalmamış olmasıdır.

Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana Türkiye’de kültürel üretim belirli bir ideolojik çerçevenin etkisi altında şekillenmiştir. Modernleşmeci ve seküler bir perspektiften beslenen bu çerçeve, özellikle CHP çizgisindeki kültürel aktörler tarafından uzun yıllar boyunca hegemonik bir konumda tutulmuştur. Ancak son yıllarda bu tek yönlü kültürel iktidarın çözülmeye başladığına dair pek çok gösterge var.

Televizyon dizileri üzerinden okunabilecek bu dönüşüm, “Diriliş: Ertuğrul”, “Payitaht: Abdülhamid”, “Mehmed: Fetihler Sultanı”, “Yankı”, “Gassal” ve benzeri yapımlarla kendini belirgin biçimde ortaya koydu. Bu diziler, tarihsel anlatılar ve dini referanslar üzerinden kurgulanan bir temsil alanı yaratmakla kalmadı; yıllarca kültürel üretimden dışlanmış olan muhafazakâr ve geleneksel kesimlere de anlamlı bir varoluş alanı açtı. İzleyici ilgisi ve toplumsal karşılık, bu yapımların salt birer “propaganda” aracı olarak değerlendirilemeyeceğini açıkça ortaya koydu.

Benzer bir kırılma dijital platformlarda da mevcut. TRT tarafından kurulan ve gittikçe daha çok dikkat çeken Tabii platformu, küresel içerik devlerinin karşısında yerli, aile odaklı ve kültürel kodlara daha duyarlı içerikleriyle farklı bir izleyici kitlesine sesleniyor. Özellikle muhafazakâr değerlerle yoğrulmuş yapımlar, uzun süre kültürel dışavurum alanı bulamayan geniş kitlelerin temsilini mümkün kılıyor.

Bu gelişmelerin yarattığı rahatsızlık, özellikle CHP çevresine yakın kültürel aktörlerin söylemlerinde ve pratiklerinde açık biçimde hissediliyor. Boykot hareketinin çağrıları ve katılımcıları bu bağlamda dikkat çekicidir. İronik biçimde, yıllarca “sansüre karşı” pozisyon alan çevrelerin bugün farklı ideolojik kodlara sahip kültürel üretimleri dışlamaya çalışması, yalnızca bir çelişki değil, aynı zamanda hegemonik pozisyonlarını yitirme korkusunun da göstergesidir.

Bu durumu Frankfurt Okulu düşünürlerinden Theodor W. Adorno’nun şu sözüyle çerçevelemek mümkün: “Kültür endüstrisi insanları oyalamak için değil, onları uyutmak için vardır.”

Adorno’nun kültür endüstrisinin ideolojik işlevine dair bu tespiti, uzun süre Türkiye’de de belirli kesimlerin kültürel üretimini, kitlenin eleştirel düşünme becerisini bastırmak ve belirli normlara alıştırmak için bir araç olarak kullanmalarını açıklayıcı niteliktedir. Ne var ki artık bu düzenin işlevselliği zayıflamaktadır.

Bugün Türkiye’de kültürel alan daha çoğulcu bir görünüm kazanmakta; sadece İstanbul’un belirli semtlerinden değil, Anadolu’nun farklı bölgelerinden, muhafazakâr mahallelerden de kültürel anlatılar üretilebilmektedir. Bu yeni durum, tek tip anlatıdan rahatsızlık duyan geniş toplum kesimleri için bir nefes alanı açarken, eski kültürel elitler açısından rahatsız edici bir güç kaybını işaret etmektedir.

Sonuç olarak, Türkiye’deki kültürel iktidar alanı dönüşmektedir. Bu dönüşüm sancılı olabilir; zira hegemonya kaybı, yalnızca iktidarın değil, temsilin, meşruiyetin ve hakikatin kim tarafından belirleneceği sorusunu da beraberinde getirir. Ancak kültürel çeşitliliğin artması, uzun vadede daha sağlıklı, daha demokratik bir kültür ortamı inşa edilmesinin önünü açacaktır. Bu sürecin en büyük engeli ise geçmişte tekeli ellerinde tutanların bu yeni çoğulluğu kabullenme konusundaki isteksizliğidir. Ancak çok geç; artık ok yaydan çıktı.

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.