Türkiye, terörle ciddi ve büyük bir mücadele yürüttü… Türkiye’nin mücadele ettiği terör, çoklu bir karakter arz ediyor. Bir yanda PKK/PYD, sol terör örgütleri diğer yanda FETÖ ve öte tarafta DAEŞ… Türkiye bütün bunlarla aynı anda ve aynı kararlılıkla mücadele etti.
Bu mücadele basit bir asayiş meselesi değil. Çünkü bu terör örgütleri bazıları güya müttefikimiz olan bazı ülkeler tarafından Türkiye’nin iç ve dış politikasını dizayn etmek, Türkiye’nin demokratik rejimine son vermek ve hatta Türkiye’yi bölmek için açık ve gizli olarak kullanılıyordu. Türkiye’nin müşterek milli kimliği, egemenliği, demokratik yönetimi ve sınırlarını tehdit eden çoklu bir terör kampanyasıyla uzun bir süre mücadele edilmek zorunda kalındı.
Türkiye bu tehdide karşı milletiyle beraber demokratik hukuk devletinin icabını yerine getirerek olağanüstü bir mücadele yürüttü. Bu mücadele, basit bir asayiş mücadelesi değildir. Erdoğan hükümetleri Türkiye’nin bekasına, varlığına, bütünlüğüne, demokratik rejime yönelik bu büyük terör kampanyasına karşı birleşik ve stratejik bütünlük içeren bir şekilde mücadele etmiştir. Bu mücadele, güvenlik kuvvetlerinin profesyonelleşmesi, Milli İstihbarat Başkanlığının yurt dışında operasyon yapabilmesi, savunma sanayinin yerlileşmesi ve güçlendirilmesi, terörün yurt dışındaki kaynaklarına yönelik askeri ve diplomatik mücadele esasına dayanır.
Türkiye bu güçlü mücadele sayesinde evvela terör örgütlerini Türkiye’de eylem yapamaz hale getirdi. Türkiye içerideki başarıyı takiben terörün dış kaynaklarına operasyonlara başlayarak terörün dış kaynaklarını kurutmaya yöneldi. İşte Irak ve Suriye’deki terörle mücadele operasyonlarının amacı buydu. Bu sayede terörle mücadelede terörü kaynağında yok edecek “Erdoğan doktrinine” geçildi. Erdoğan doktriniyle terör kaynağında etkisiz hale getirildi. Böylece Türkiye’ye karşı kurulan uluslararası tuzak bozuldu.
Türkiye’ye yönelik terörün; Türkiye’nin uluslararası alanda bilhassa Ortadoğu’da mücadele denkleminden düşürülmesi, istikrarsızlaştırması, Türkiye’yi etnik ve mezhebi bir siyasi parçalanmayla Lübnanlaştırma, darbeye yol açarak içine kapanma ve hatta bölme amaçları bugün itibarıyla başarısız olmuştur. Türkiye 1970’lerden itibaren girdiği ve 2010’larda olağanüstü seviyeye yükselen bu mücadeleden müşterek milli kimliğini, demokratik meşru yönetimini ve devletin kapasitesini güçlendirerek çıkmayı başarmıştır.
Türkiye bu uzun erimli mücadelesinin başarılı olmasıyla terörle mücadeledeki hedeflerini büyüttü: “Terörsüz Türkiye” ile Suriye ve Irak’ı içine alan “terörsüz bölge”… Birbirini tahkim edecek bu iki hedefin terörün hedef aldığı Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleriyle, Türkiye’ye ve Türkiye’nin komşularına sağlayacağı faydalar olağanüstü kıymettedir.
Her şeyden önce terörsüz Türkiye ve terörsüz bölge hedefleri terörle mücadeledeki başarıların geçici değil, kalıcı olduğunu bütün taraflara göstermiştir. PKK terör örgütü siyasi hedeflerini de terk ederek, kendini feshediyor ve kendine Türkiye devleti ve toplumuyla bütünleşme hedeflerini tayin ediyor. Bu, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da siyasi, iktisadi, hukuki ve iktisadi istikrarın kuvvetlenerek devam edeceğini gösteriyor. Artık her türlü merkez kaç güç daha da zayıflayacak, umudunu ve mücadele azmini yitirecektir.
Terörle mücadelede terör örgütleri ve onu destekleyenlerin mücadele azmini kırmak ve siyasi hedeflerine ilişkin umudunu ortadan kaldırmak kalıcı başarı anlamına gelmektedir. Terör örgütünün ortadan kalkması her alanda normalleşmeyi hızlandıracaktır. Bu bölgedeki kamu hizmetlerinin ve piyasa hizmetlerinin maliyetinin ve risk priminin azalması, kamu ve özel yatırımların artması anlamına gelecektir. Bu durumda bölge ile Türkiye’nin entegrasyonu daha da artacak demektir. Bu gelişmelerin bölge halkının kazancı ve istihdamını ciddi nispette arttırması beklenebilir.
Bölgede güvenlik endişelerinin azalması, bölgedeki nitelikli beşeri sermayenin de artışına yol açacaktır. Hem daha nitelikli insan kaynağının bölgeye gelmesi ve daha uzun sürelerde kalması, hem de özel sektörden nitelikli beyaz yakalıların gelmesi, özel teşebbüsün batıya gitmek yerine bölgede yatırımı tercih etmesi ve dışarıdan sermaye gelmesi de kolaylaşacaktır. Böylece devlet kurumlarının yanında piyasa aktörlerinin de müşterek kimlik ve entegrasyon için daha fazla aktif rol oynamasını bekleyebiliriz. Eğitim kurumlarında ve üniversitelerde kapasite artışlarıyla birlikte, bölge ve ülke dışından öğrencilerin gelmesiyle öğrenci çeşitliliğinin artması da eğitimin niteliğini zenginleştirecektir.
Terör dolayısıyla bölgeden Türkiye’nin batısına ve yurt dışına giden ve bölgeye uzun zamandır gelmeyen, gelemeyen vatandaşların bölgeye tekrar gelip gitmesi bölgenin beşeri sermayesini zenginleştirecektir. Bölgeye turistik ziyaret, eski evlerin ve işletmelerin yeniden hayata geçmesi, yeni ev ve işyerlerinin yapılması, gittikleri yerlerden elde ettikleri bilgi ve birikimi bölgeye aktarmaları, bölgeye dışarıdan yatırımcı getirmeleri gibi çeşitli şekillerde kaynaklar gelecektir.
Bölgede giderek artan turizmin çeşitlenmesi ve güvenlik endişesinin tamamen kalkmasıyla turizm çeşitlenerek kalıcı yatırımların önünün açılması kuvvetle muhtemeldir. Bu bölgedeki daha geniş alanların ve yeni turizm türlerinin ortaya çıkması demektir. Bölgeye daha fazla yerli ve yabancı turistin gelmesi, daha uzun sürelerde kalmaları, daha fazla harcama daha fazla istihdam ve çok kazanç anlamına gelecektir.
Bölgenin kaderini değiştiren Güneydoğu Anadolu Projesiyle bütün alt kırılımlarıyla beraber daha çok etkinlik kazanması yine gündeme gelebilecektir. GAP hem teröre hem de yabancı devletlerin türlü engelleme çabalarına rağmen gerçekleşmiş bir yatırımdır. Enerji üretiminin yanında tarımda sulanabilir alanları ve verimliği muazzam arttıran sonuçlara yol açmıştır. Ancak güvenlik ve istikrar bu faydaların daha da artmasına yol açabilecek bir potansiyeli harekete geçirebilir.
DEM Parti’nin bölgedeki siyaseti ve siyasi elitleri etkileyen ve zehirleyen radikal ve marjinal polemikleri ortadan kalktıkça, bölgenin somut meselelerini konuşmak, tartışmak ve çözüm aramak kolaylaşacaktır. Toplumun somut problemlerini çözecek bir zihniyet ve kadro gelişebilecektir. Bu durum radikal ve marjinal görüşlerin etkisiyle kendi mecralarının dışına çıkan bölgedeki sendika, meslek kuruluşları, sektör kuruluşları ve sivil toplum kuruluşlarını da olumlu anlamda etkileyecektir. Böylece bölge halkı buradaki beşeri sermayenin kendi mecralarında bölgenin somut meselelerini çözmeye çalışmasıyla yıkıcı enerjiyi yapıcı ve olumlu bir enerjiye dönüştürebilecektir.
DEM Parti’nin bölgede kazandığı belediyeleri yerel yönetim hizmetleri dışında radikal ve marjinal siyasi hedeflerin ve kadroların finansmanı olarak kullanmasıyla oluşan açmaz, PKK’nın feshedilmesiyle daha rahat tartışılabilir ve eleştirilebilir hale gelecektir. Bu şekilde kimlik siyasetinin gölgesinde ihmal edilen yerel yönetim hizmetlerinin önü açılacak ve bölgedeki yerel siyaset, yerel ihtiyaç ve dinamiklere dönecektir. Yerel yönetimlerin ve yerel hizmetlerin kendi mecrasına dönmesiyle bölgenin yerel yönetim hizmetlerine kavuşmasının yanında, altyapı yatırımlarının tamamlanmasıyla ekonomiye ciddi katma değerlerin sağlanması muhtemeldir.
Terörsüz Türkiye politikasının Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerine faydalarının yanında Türkiye’nin bütünü için siyasi, iktisadi ve hukuki istikrarı tahkim edecektir. Türkiye, terör örgütünün tasfiyesi sayesinde elli yıldır toplum, siyaset, iktisat ve hukuk dokularında yaşanan tahribatları aşabilecek ve rehabilite edebilecek bir imkân ve kabiliyete sahip olabilecektir. Türkiye, terörsüz Türkiye politikasını Türkiye’nin komşularına da taşıyabilecek terörsüz bölge politikasını da uygulayabilecektir. Birbirine eklemlenebilecek bu iki politika sayesinde güvenlik problemlerinin aşılması, dışarıdan müdahalelerin engellenmesi, istikrarın sağlanması mümkün olacaktır. Böylece bölge ülkelerinin entegrasyonunu sağlayacak büyük altyapı, yol ve enerji koridorlarının açılmasıyla bölgedeki iş ve istihdam de hacmi muazzam artışlar yaşayacaktır. Irak kalkınma yolu, Suriye ve Lübnan’ın yeniden imar ve inşası, Zengezur Koridorunun açılması, Ermenistan ile Azerbaycan’ın barış anlaşmasıyla Türkiye-Ermenistan sınırlarının açılması bölgeyi ticaret ve ekonomi güzergahı haline getirecektir. Doğu ve Güneydoğu Anadolu uzun terör döneminden sonra, normalleşme ve refahın artışıyla beraber yeni Ortadoğu’nun medeniyet ve zenginlikte sıklet merkezi haline dönüşecektir.