Dünya; 21. Yüzyıl’ın ilk çeyreğinin son yılında, 20. Yüzyıl’ın ilk yarısındaki iki büyük savaşın devamını yaşayıp yaşamayacağımız ihtimalini özellikle pandemiden bu yana ciddi ciddi tartışıyor. Biz de dünyanın istinat noktasında yer alan ülke olarak bütün tartışmaları ve Üçüncü Dünya Savaşı senaryolarını yakından takip ediyoruz.
İstihbaratta bir ihtimalin çok konuşulması, Murphy Yasası’nda görüldüğü gibi ya da onun anti-simetrik örneğini Plesabo Etkisi’nde gördüğümüz üzere bir sonuç doğurmaz. Yani çok konuşulması o olayın ortaya çıkma olasılığını artırmaz. Aksine sebeplerinin ortaya konularak sonucun önlenmesini sağlayabilir. Bu yüzden bugünkü yazıda Türkiye merkezli olarak Üçüncü Dünya Savaşı senaryolarında son durumu haritayı masaya sererek bakacağız. Önce Ortodoks Doğu’ya Türkiye merkezli bir cümleyle bakalım: Ülkemizin, Rusya-Ukrayna Savaşı konusunda Zelenski’nin veya Kıta Avrupası’nın dolduruşlarına gelmeyecek kadar ‘kurt’ olduğunu cümle âlem biliyor.
Mesele; dünyanın istinat noktası diyeceğimiz bir bölgenin büyük gücü olarak ABD’deki -bu gidişle geleceği meçhul- Trump/Musk kliğinin “Oraya çökerim, buraya çökerim” konseptine “Kazın ayağı öyle değil” diyebilmekse; Türkiye, Zelenski’yi ağırlayarak bunu yaptı. Zelenski’nin mazideki mesleği ya da siyasi yanlışları ayrı bir başlığın konusu.
Önümüzdeki süreçte Avrupa Birliği, en az dört yıl kendi içine bakacak. Bu süreçte Almanları yakından takip etmek lazım. Fransızları da hafife almayın. Avrupa’nın kendi ordusunu kurması, bir ‘Eurocentrik NATO’ (Avrupa merkezli NATO) ihdas etmesi de kendi iç meselesi. Ama eğer ısrarla bizi davet ederlerse “Çağrıldığın yere erinme; çağrılmadığın yere görünme” der gideriz. Ama şunu biliyoruz ki, Türkiye’nin AB üyeliği, artık miadını doldurmuş bir ‘aşkın’ arzularının çok gecikmeli olarak köreltilmesine vesile olur sadece. Misal Gabriel Garcia Marquez’in Kolera Günleri’nde Aşk adlı romanında anlattığı, ancak 80’inden sonra birlikte olabilen âşıklar gibi…
ORTA DOĞU SAVAŞLARIN BEŞİĞİ
Avrupa’dan daha yakın olduğumuz coğrafyaya Orta Doğu’ya gelirsek… Malum, Orta Doğu her daim maalesef savaşların beşiği olmuştur evet; ama kim ne derse desin Birinci ve İkinci Dünya Savaşları Avrupa’nın iç kavgasıyla başlamıştır. Bizim Birinci’ye ‘girmeyecek’ gücümüz bile yoktu, İkinci’nin zamanı geldiğindeyse anca güç bela “Hayır” diyebilecek seviyeye geldik. Yenice’yi Adana gibi göstererek… (Bkz: İsmet İnönü-Winston Churchill görüşmesi. Eski başbakanlarının adını kısaltmayla da yazarım, ama İngilizler bile o kadar ‘sense of humour’u kaldıramaz:) Tabii bu süreçte İngilizleri de yakından takip etmek gerekecek. Trump/ Musk kliğinin peşinden şuursuzca koşacaklarını hiç zannetmiyorum.
Almanlar, pek siyaset bilmezler (Hitler bir istisna) ama bu süreçte öğrenmeye başlayacaklar. Öte yandan Fransızlar, asla Almanlara güvenmezler ve haklılar. Mazide işgal edildiler, onurlarıyla oynandı. Buna rağmen önümüzdeki süreçte Almanlarla güçlü bir ittifak kuracaklar.
Atlantik ötesine tekrar bakarsak… Trump-Musk ittifakı belirli sebeplerden ötürü komplikasyonlara girecek. Elon Musk’ın -bugüne kadarki onca başarısından sonra- siyasete girerek hayatının hatasını yaptığını göreceğiz. Hem kendisi, hem de ABD devleti açısından… ABD devletine implant edilmiş bir küresel sermaye Truva Atı’na dönüşeceğini düşündüğüm Musk; ABD devletiyle savaşa girerse iki seçenek var: Ya yenilir, dolayısıyla Amerikan devleti güçlenir. Bu durumda muhtemelen “Kanada’yı 51. eyalet yapalım derken 50 eyaletten olmayalım” diyeceklerdir. Ya da Musk kazanır, ama bu kez iç savaş riski ortaya çıkar. Frederick Forsyth’tan ilhamla söylersek Şeytan Seçeneği…
Trump’a gelince… Bütün ekonomik ve politik başarılarına rağmen çok zeki ve derin bir adam olmadığını düşündüğümü söyleyeyim. Ama elbette kendi bekası için doğru zamanda Musk’tan ayrılıp devletle işbirliği yapacak ‘politik zekâ’ya sahip. Ki kopuş, muhtemelen daha savaş başlamadan gerçekleşir.
ÜLKEMİZE DÜŞEN İŞLER
İmdi… Finalde bize gelirsek efendim… Yüzyıl öncesine göre çok daha güçlüyüz. Güç, kontrol ve tasarruf gerektirir. İçerdeki tüm sorunlara rağmen Türkiye; Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğinde dışarıda gücünü idareli, ama azami kullanacaktır. Bu süreçte Dışişleri, MSB ve MİT gibi kurumlar üst seviyede müteyakkız. 2008’den beri tanıdığım Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın bu süreci layıkıyla taşıyacağına inanıyorum.