Trump’ın Gazze Planı ve ABD’nin Dış Politika Çıkmazları

Trump’ın Gazze Planı ve ABD’nin Dış Politika Çıkmazları
A+
A-


ABD’de ikinci başkanlık dönemine başlayan Donald Trump’ın ilk gündem maddelerinden birisi Gazze oldu. İlk duyulduğunda sıra dışı gelse de Trump’ın Benyamin Netanyahu’yu ağırladığı ziyaret sırasında öne sürdüğü “ABD’nin Gazze’yi devralması ve Filistinlilerin Mısır ve Ürdün başta olmak üzere başka ülkelere göç etmesi gerektiği” planında ciddi olduğu anlaşılıyor. Nitekim gelen sorular üzerine Trump, Mısır ve Ürdün’ün bu planı desteklemekten başka çarelerinin olmadığını vurgulamıştı. Mısır ve Türkiye başta olmak üzere birçok bölge ülkesi bu planın kabul edilemez olduğunu açıklarken, İsrail yanlısı bazı ABD’li siyasiler Trump’ın planına destek açıklaması yaptılar.

ABD Başkanı’nın göreve gelişinden bu yana Grönland, Kanada, Panama Kanalı, Meksika Körfezi ve Gazze gibi konularda keskin ve toprak ilhakına ya da kontrolüne dayanan açıklamalar yapması küresel siyasette yeni bir dönemin başlayabileceğine işaret etmektedir. İsrail’in Gazze’deki saldırıları sırasında uluslararası hukukun ve kurumların ne kadar işlevsiz olduğunun açık biçimde ortaya çıkmasının ardından dünya siyasetinde yeni bir dönem mi başlıyor sorusunu gündeme getirdi. Bu yeni dönemde güçlü ülkelerin zayıflar karşısında zor ve güç kullanarak nüfuzlarını temerküz etme eğiliminde olacakları giderek daha fazla tartışma konusu haline gelmektedir.

Rusya’nın Ukrayna’dan toprak talebi sonrası başlattığı savaşın devam ettiği bir ortamda, İsrail’in Gazze’de yürüttüğü katliamlar ve bu süreçteki küresel tepkisizlik bu yönde bir eğilimin habercisi olabilecektir. Bunun yanında Çin’in de Tayvan üzerindeki emelleri konusunda çok daha iştahlı bir politika izleyebileceği de söylenebilir. Bu da uluslararası hukukun çiğnenmesinin artık bir norm haline gelmesi ve birçok ülkenin de benzer tutumlar benimsemesi sonucunu doğurabilecektir.

Rasyonellikten uzak gözüken plan, her şeyden önce Filistinliler tarafından net biçimde reddedilmiştir. İsrail’in en kanlı saldırıları sırasında dahi topraklarından ayrılmayan Gazzelileri hangi motivasyon ya da yöntemlerin bölgeden uzaklaştırılacağı bilinmemektedir. Hamas ve El-Fetih başta olmak üzere Filistinli tüm taraflar planı reddeden açıklamalar yapmışlardır. Birçoğu ABD’nin müttefiki olarak da kabul edilen bölge ülkelerinin yoğun çabaları sonrasında sağlanan ateşkesin bozulması ihtimali ve daha büyük şiddet olaylarının yaşanması, özellikle ABD ve İsrail için hasarı güç sonuçlar doğurabilecektir. Hızlı biçimde dönüşen küresel konjonktürü de göz önünde bulundurarak bu ülkelerin Gazze konusundaki tek taraflı ve uluslararası hukuktan uzak projelerini yeniden gözden geçirmeleri gerekmektedir.

Bu süreçte kritik bölge ülkelerinden olan Mısır’ın ABD’nin baskısı karşısında çok zor bir pozisyonda olacağı değerlendirmesi yapılabilir. Nitekim Sisi yönetimi özellikle son dönemde yaşadığı ekonomik krizi aşabilme noktasında ABD ve diğer Batı ülkelerinin desteğini almak zorundadır. Öte yandan her ne kadar güvenlik tehditleri görece zayıflamış olsa da bu anlamda da Batılı partnerleriyle işbirliği yapması Kahire hükümeti için büyük önem taşımaktadır.

Buna karşın Mısır, Arap dünyasında Filistin konusunda ciddi bir kamuoyu baskısıyla karşılaşmaktadır. Bir yönüyle bu meselenin bölgesel hamiliğini üstlenen aktör pozisyonundaki Mısır, Gazze’de böylesi bir “etnik temizlik” planı karşısında sessiz de kalamayacaktır. Bu nedenle olası baskıları ve rejim güvenliğine yönelik tehditleri göz önünde bulunduran Kahire yönetimi, Trump’ın açıklamaları sonrası rahatsızlığını açıklamıştır. Öyle ki bu yönde bir gelişmenin İsrail ile Mısır arasındaki barış anlaşmasına dahi zarar verebilecek potansiyelde olduğu Mısırlı yetkililer tarafından dile getirilmiştir. Yine Mısır’ın önde gelen gazetelerinden Al-Ahram’da çıkan editöryal makalede “Trump’ın planının Arap halklarının bağımsızlığına, birliğine ve toprak bütünlüğüne yönelik” bir tehdit olduğu değerlendirmesi yapılmıştır.

Bu planın gerçekleşme ihtimali ise tartışmalara konu olmaktadır. Nitekim Trump’ın önceki dönem projelerinden olan İbrahim Anlaşmaları olarak da bilinen Körfez ülkeleri ile İsrail arasındaki normalleşme sürecinin halen tam anlamıyla gerçekleştirilemediği göz önünde bulundurulduğunda, Washington yönetiminin tüm baskı gücüne ve enstrümanlarına rağmen bölgeye yönelik projelerini rahat biçimde hayata geçiremediği söylenebilir.

Bunun yanında ABD Başkanlarının görev süreleri boyunca İsrail’in varlığını, güvenliğini ve geleceğini destekleme yarışında Trump’ın bir adım önde olduğu da gözlerden kaçırılmamalıdır. Nitekim önceki başkanlık döneminde Trump, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımış ve Golan Tepeleri’ndeki egemenlik hakkının İsrail’in olduğunu kabul etmişti. Daha önce hiçbir ABD Başkanının almaya cesaret edemediği bu kararları Trump’ın alması, ABD’deki İsrail lobisi tarafından olumlu bir şekilde değerlendirilmiştir. İbrahim Anlaşmaları ile BAE ve Bahreyn’in İsrail ile normalleşme anlaşmalarını imzalamasını sağlayan Trump, bu adımıyla da İsrail’in bölge ülkeleri nezdinde normalleştirilmesine giden süreci başlatmayı amaçlamış olabilir. Bu gelişmeler göz önünde bulundurulduğunda Trump’ın İsrail’in mevcudiyetine ve istikbaline en fazla katkı yapan başkanlardan birisi olduğu söylenebilir.

Bu noktada Trump’ın söz konusu planı ortaya atmasının arkasındaki bir başka nedenin, bu anlamda küresel bir tartışmayı başlatmak olduğu da söylenebilir. Bu tartışmanın sonucunda da İsrail’in lehine olabilecek ve Filistinlilerin bölgedeki varlıklarının daha da azaltılacağı bir projenin hayata geçirilmesi amaçlanıyor olabilir. Her ne kadar Almanya’dan Çin’e, Rusya’dan Brezilya’ya kadar birçok ülke devlet başkanı ya da dışişleri bakanı konuyla ilgili açıklama yaparak plana karşı tutum almışlarsa da “Filistinlilerin Gazze’den çıkarılması” ve “bölgenin ABD kontrolüne verilmesi” gibi irrasyonel bir teklif tartışmaya açılmış olmaktadır. Dolayısıyla her ne kadar bölgesel ve uluslararası aktörler plana karşı görüş belirtseler de söz konusu planın tartışılıyor olması, ABD Başkanı Trump’ın İsrail’in Filistin politikalarına daha güçlü bir Amerikan desteğine zemin hazırlamak amacı taşıdığı iddia edilebilir.

Sonuç olarak Gazze’nin yeniden imarı konusunda ABD’den ziyade bölgedeki Arap ülkelerinin girişimler gerçekleştirdiği bir ortamda, Trump’ın açıklamaları kaba tabiriyle “garabet” olarak değerlendirilebilir. Trump yönetiminin birçok konuda gösterdiği hoyrat tavırlardan bir diğeri olan bu planın, ABD ve İsrail dışında hemen hiçbir destekçisinin olmaması kayda değerdir. Buradan hareketle söz konusu planın sahada birçok güçlükle karşılaşabileceği ve uluslararası destek almakta büyük zorluklar çekebileceği şimdiden belirtilmelidir.

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.