Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında, geçmişin sorunlarını aşmak ve eğitimde özgürlükçü bir yapıyı oluşturmak büyük bir önem taşımaktadır. Maalesef 2000’li yıllar öncesinde Türkiye‘de eğitim sistemi, çeşitli ideolojik engeller ve kısıtlamalarla karşı karşıya kalmıştı. Ancak 28 Şubat 1997 postmodern darbesiyle birlikte eğitimde özgürlüklerin daha da kısıtlandığı bir döneme girildi. 2003-2024 yılları arasında gerçekleştirilen reformlarla eğitimdeki bazı ideolojik engeller ortadan kaldırılmış, bireylerin eğitim hakkına erişimi kolaylaştırılmıştır. Özellikle başörtüsü yasağının kaldırılması, farklı katsayı uygulamalarına son verilmesi ve eğitimde ideolojik bariyerlerin azaltılması, eğitim sisteminde daha demokratik bir yapının oluşturulmasına katkı sağlamıştır.
28 Şubat 1997 sürecinin ardından getirilen sekiz yıllık kesintisiz eğitim uygulaması, özellikle imam hatip okulları başta olmak üzere meslek liselerinin orta kısımlarını kapatmış ve öğrencilere eğitimlerini farklı yollarla sürdürme imkânı tanımamıştır. 4306 sayılı yasa ile yürürlüğe giren bu sistem, mesleki eğitimi zayıflatmış, birçok öğrenciyi akademik eğitime yönlendirmiş ve meslek liselerinin öğrenci sayısında ciddi bir düşüşe neden olmuştur.
Kesintisiz eğitim modeli, OECD ülkelerinde yaygın olmayan bir sistemdir. Çoğu gelişmiş ülkede eğitim kademeleri farklı modellerle yürütülmekte olup, Türkiye’de uygulanmış olan 8+3 modeli sadece belirli ülkelerde görülmektedir. Bu sistem, öğrencilerin ilgi ve yeteneklerine göre yönlendirilmesini zorlaştırmış, özellikle mesleki ve teknik eğitim alanlarını büyük ölçüde zayıflatmıştır.
2012 yılında yürürlüğe giren 4+4+4 eğitim sistemi, öğrencilere daha fazla seçenek sunarak, mesleki eğitimin yeniden canlanmasını sağlamıştır. İmam hatip ortaokullarının yeniden açılması ve meslek liselerine verilen destekler, öğrencilerin ilgi alanlarına uygun eğitim almalarına imkan tanımıştır. Bu değişiklikler, eğitimde özgürlükleri artırarak her bireyin kendi yetenek ve ilgi alanına göre eğitim almasını destekleyen bir yapıyı güçlendirmiştir.
1999 yılında Yükseköğretim Kurulu (YÖK) tarafından uygulamaya konulan farklı katsayı sistemi, öğrencilerin mezun oldukları lise türüne göre üniversiteye giriş puanlarını farklı şekilde hesaplayan bir sistemdir. Bu uygulama özellikle meslek lisesi ve imam hatip lisesi mezunlarını dezavantajlı duruma düşürmüştür. Alan dışı tercih yapan öğrencilerin puanlarının düşük katsayı ile çarpılması, onların yükseköğretime erişimini zorlaştırmış, eğitimde fırsat eşitliği ilkesine aykırı bir durum yaratmıştır.
Bu uygulama, özellikle imam hatip liselerine olan talebi büyük ölçüde azaltmış, meslek liselerinin genel lise içindeki oranında düşüşe yol açmıştır. 2003 yılında hükümet, bu adaletsizliği gidermek amacıyla katsayı farkını azaltan bazı düzenlemeler yapmış, ancak uygulamanın tamamen kaldırılması 2012 yılında gerçekleşmiştir. 1 Aralık 2011’de alınan kararla tüm lise türleri için katsayı eşitlenmiş ve 2012’den itibaren üniversiteye girişte okul türüne dayalı farklı katsayı uygulaması sonlandırılmıştır. Böylece eğitimde eşitlik ilkesi yeniden tesis edilmiştir.
Türkiye’de eğitim alanında yaşanan en büyük tartışmalardan biri de başörtüsü yasağıdır. 1960’lardan itibaren başörtüsüyle ilgili sınırlamalar başlamış ve 28 Şubat süreciyle birlikte bu yasaklar daha da sertleşmiştir. Yükseköğretimde başörtüsü yasağı, öğrencilerin eğitim hakkını doğrudan etkilemiştir. 2013 yılında yapılan düzenlemelerle kamuda ve eğitimde başörtüsü yasağı kaldırıldı. Anayasa Mahkemesi kararlarıyla öğrencilerin eğitim hakkını kısıtlayacak herhangi bir hukuki engelin olmadığı vurgulandı.
28 Şubat sürecinde dini inançları nedeniyle çok sayıda kamu görevlisi meslekten ihraç edildi veya disiplin cezalarına maruz kaldı. Eğitim sektöründe bu süreçte istifa eden öğretmenlerin sayısı 11 bini bulurken, 3 bin 527 öğretmen meslekten ihraç edildi. Disiplin cezası alanların ve soruşturma geçirenlerin toplam sayısı 65 bin 818 olarak kaydedildi. 5525 sayılı kanun ile 28 Şubat mağdurlarının hakları iade edildi.
İmam Hatip Liseleri üzerindeki katsayı uygulamaları, ilahiyat fakültelerini de etkileyerek bu alana yönelik öğrenci girişlerini kısıtlamıştı. 1997-1998 eğitim yılında 22 ilahiyat fakültesinde 3 bin 76 öğrenci kayıtlıyken, 2004-2005 döneminde bu sayı 972’ye kadar düştü. 2006 yılında DKAB öğretmenliğinin eğitim fakültelerine aktarılmasıyla ilahiyat fakültelerinin kontenjanı 691’e kadar geriledi. Ancak 2008-2009’dan itibaren ilahiyat fakültelerinin sayısı ve öğrenci kontenjanları toplumsal talebe yanıt verecek şekilde artırıldı.
Din eğitimine yönelik kısıtlamalar yalnızca üniversitelerle sınırlı kalmamış, Kur’an kurslarını da kapsayacak şekilde genişletilmiştir. 1999 yılında çıkarılan kanunla, Kur’an kurslarına katılım için sekiz yıllık eğitimin tamamlanması şartı getirilmiş ve yaş sınırı uygulanmıştır. Bu kısıtlamalar 2011 yılında sonlandırılarak, Kur’an kurslarına katılım yaşı sınırlandırması ortadan kaldırılmıştır.
Seçmeli din derslerinin müfredata eklenmesi de eğitimde özgürlüklerin gelişimi açısından önemli bir adım olmuştur. Daha önce zorunlu olarak verilen din kültürü ve ahlak bilgisi derslerinin yanı sıra öğrenciler, 2012’de yapılan düzenlemelerle isteğe bağlı olarak Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamber’in Hayatı gibi dersleri seçebilmeye başlamıştır. 2023-2024 eğitim döneminde bu dersler genişletilmiş, ahlaki ve insani değerleri içeren yeni dersler müfredata eklenmiştir. 2003 yılında yapılan yasal düzenlemelerle, müfredata farklı dillerde seçmeli dersler de eklenmiştir. Toplumun tüm kesimlerine yönelik düzenlemeler eğitimde adaletin sağlanması adına önemli reformlar arasında yer almıştır. Eğitim alanındaki hakları genişletilmesiyle eğitimde eşitlik ilkesi daha kapsayıcı hale getirilmiştir.
Türkiye’de eğitim sistemi, uzun yıllar ideolojik engellerle karşı karşıya kalmıştır. Ancak son yıllarda yapılan düzenlemelerle bireysel özgürlükler genişletilmiş, eğitimde fırsat eşitliği sağlanmış ve ideolojik bariyerler büyük ölçüde kaldırılmıştır. Eğitim alanındaki bu gelişmeler, bireylerin eğitim hakkını kullanmalarını kolaylaştırarak toplumsal barışa da katkı sağlamıştır. Eğitimde ideolojik kısıtlamaların kaldırılması tüm toplum için daha eşit ve adil bir eğitim sisteminin inşasına katkı sağlamaktadır. Türkiye’nin gelecekte de eğitimde özgürlükçü yaklaşımları destekleyen politikalar üretmesi, toplumun tüm kesimlerine hitap eden bir eğitim sistemi oluşturulması açısından büyük önem taşımaktadır.