Günümüzde dünya çoklu (Polycrisis) ve daimi (Permacrisis) krizler süreci içerisinde. Küresel ve bölgesel arenada yaşanan jeopolitik gelişmelerin siyasi, toplumsal ve ekonomik krizlerin ardı arkası kesilmiyor. Bu nedenle sosyal bilimler alanında çalışanların özellikle de siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler uzmanlarının yaşanan gelişmeleri yoğun bir mesai harcayarak anlamaya ve anlamlandırmaya çalıştığı bir süreçten geçiyoruz. 11 Eylül 2001 ile başlayan küresel krizler silsilesinin, 2008 ekonomik krizi, Arap Ayaklanmaları ve sonrasında yaşananlar, Rusya’nın Kırım’ı ilhakı, 2020’de patlak veren pandemi, 2022 Rusya-Ukrayna savaşı ve 2023 İsrail’in Filistin ve Lübnan’a yönelik vahşi saldırıları-Hamas savaşı, Lübnan’daki gelişmeler ve Esed rejiminin yıkılması ile devam ettiği görülüyor. Bu yaşanan krizlere ek olarak küresel alanda yaşanan iklim sorunlarının da günümüz dünyasını ne denli etkilediğini görmezden gelmek imkânsız. Ayrıca diğer taraftan dijital mecrada yapay zekâ teknolojisinin de hızlıca geliştiği ve insan yaşamına çok hızlı bir biçimde sirayet ettiği bir süreci deneyimliyoruz. Bu gelişmeler ile birlikte küresel güçler arasındaki jeopolitik rekabet de sert bir şekilde devam ediyor. Nitekim jeopolitik mücadelenin küresel ve bölgesel yansımaları oluyor ve olmaya da devam edecek. 2025 bu anlamda da zorlayıcı bir yıl olacak.
Dünya jeopolitik olarak bir çalkantı içerisinde. İtalyan filozof Antonio Gramsci yaklaşık yüz yıl önce eskinin öldüğünü ama yeninin henüz doğmadığını ifade etmişti. Mevcut konjonktür de böyle tanımlanabilir. Belirsizlik durumu uzun bir süre devam edebilir. Bir “Belirsizlik Dönemi” yaşayabiliriz. Çok kutuplu bir dünyaya giriyoruz ancak hala bir geçiş aşamasındayız. “Belirsizlik Dönemi”nin ne kadar süreceği belirsiz. ABD hala merkezi oyuncu konumunda, onu Çin ve Rusya takip ediyor. Ancak yükselişte olan başka devletler de var: Örneğin Brezilya, Hindistan, Güney Afrika, Türkiye. Bu güçler daha özerk bir politika izliyorlar. Özellikle Batılı aktörler bu güçler ile işbirliği yapmak zorunda. Bu durum da ilgili ülkeler için fırsatlar doğuruyor.
Diğer taraftan ABD ve Çin arasındaki jeopolitik rekabetin Trump’ın tekrar başkan seçilmesiyle daha da hızlanacağa benziyor. İş birliği ve kalkınmaya yönelik daha elverişli bir ortam yaratmak için ABD ve Çin’in çabaları, bölgesel güçlerin onayını almaya odaklı.
Trump’ın Beyaz Saray’a dönmesi ve atacağı adımlar merak ediliyor. Atacağı ekonomik ve siyasi adımlar 2025 yılında küresel jeopolitiği çok etkileyecek. ABD’nin Çin, Meksika, Kanada gibi ülkelere gümrük vergisi getirme ihtimali Trump’ın atacağı ekonomik adımlardan ilki olabilir. Aynı şekilde Trump’ın küresel ticareti hızlandırmak ve maliyetleri düşürmek çabaları; Panama ve Grönland üzerinde yapacağı hamleler küresel jeopolitiği sarsabilir. Kimse Trump’ın ne yapacağını bilemiyor. Ama ABD’nin toplam ithalatının yaklaşık yüzde 15’ini oluşturan Çin ithalatlarına vergi getireceği kesin gözüyle bakılıyor. Trump’ın vergi indirimleri, gümrük vergileri ve kaçak göçmenleri sınır dışı etme hamleleri şu an enflasyondan kurtulamayan ABD ekonomisi üzerindeki enflasyonist baskıyı daha da arttırabilir.
ABD’deki büyük teknoloji şirketleri -BigTech- ABD’de özel sektörün dinamizmini, Silikon Vadisi’nin dijital teknolojilerdeki liderliğini ve yapay zekâya yönelik yatırımcı rüzgârını yansıtıyor. Bu faktörler 2025’te de etkisini sürdürebilir. Yapay zekâ konusunda 2025 yılında önemli gelişmeler meydana gelebilir.
Çin’in ABD ve müttefikleriyle yarıştığı Asya’da, Güney Çin Denizi, Tayvan çevresindeki sular ve gökyüzü ve Kore Yarımadası’ndaki mücadele her zamankinden daha tehlikeli görünüyor. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı, Putin’in tehditlerine bakılırsa, Soğuk Savaş sonrası düzenlemeleri gözden geçirme mücadelesinin bir parçası ve Avrupa’da daha geniş bir çatışmaya dönüşme tehdidi taşıyor. Rus lider uzun zamandır dünyaya şu mesajı veriyor: Eski dünya artık yok, eski Rusya da artık yok. Putin, bu nedenle küresel sistemin yeniden dizayn edilmesini, yeni aktörlerin bu sistemde önemli rol oynamasını istiyor, bunu da Batı ile pazarlık aracı olarak kullanıyor.
Avrupa Birliği’nde de işler sıkıntılı görünüyor. Fransa’da Macron’un durumunda da değişiklikler olabilir. Almanya ise seçime giderken, Federal Dış İstihbarat Teşkilatı (BND) Başkanı Bruno Kahl, Rusya ile ilgili durumun istihbarat açısından “çok ciddi” olduğunu düşünüyor. Kahl, Rusya’nın Almanya’yı düşman olarak gördüğünü ve doğrudan Rusya ile Almanya’nın çatışma içinde olduğunu, aslında Ukrayna savaşının Rus-Batı savaşı olduğunu ifade ediyor. Kahl ayrıca Rusya’nın askeri kapasitesini her yıl arttırdığını, bununla beraber yapay zekâ, İHA gibi teknolojilerle ordusunu geliştirdiğini belirtiyor. Bu şekilde ilerlerse Rusya’nın yakın bir gelecekte NATO ile doğrudan çatışmaya girebileceğinin altını çiziyor. Keza, The Times’a göre de “NATO 15 yıl içinde başta Rusya olmak üzere dünyanın herhangi bir yerinden gelebilecek bir saldırıları püskürtemeyeceği korkusuyla, İngiltere’nin hava ve füze savunma harcamalarını arttırmasını isteyecek.”
7 Ekim 2023’te başlayan savaş ile başlayan zincirleme reaksiyon, Orta Doğu’da sarsıcı değişimlerin yaşandığı bir yılı tetikledi. Lübnan’da Hizbullah ağrı darbe yedi. İsrail, İran’ın bölge çapındaki devlet dışı vekiller ağını oldukça zayıflattı; Tahran’ın kendi savunmasını yıktı. Ayrıca Suriye’de Esed ailesinin yarım asırlık rejimi devrildi. Bu bağlamda 2025 yılında dünya, Orta Doğu’yu konuşmaya devam edecek. Yemen’deki gelişmelere ek olarak İran içine doğru olası bir İsrail müdahalesi ve Trump’ın da bunu destekleme ihtimali küresel ve bölgesel jeopolitiği altüst edebilir.
Myanmar’daki iç savaş, Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nin doğusunda Ruanda destekli isyan, milyonlarca Haitiliyi savaş koşullarında bırakan çete savaşları ve Sudan’daki yıkım da dâhil olmak üzere dünyanın diğer bölgelerindeki çatışma dalgası; ölen, yerinden edilen ve aç kalan insanların küresel çetelesine on yıllardır hiç olmadığı kadar yüksek bir rakam ekliyor.
Her bir çatışmanın farklı kökleri göz önüne alındığında, kargaşayı neyin tetiklediği konusunda genelleme yapmak zor. Çin ve Rusya, Asya ve Avrupa’da on yıllardır ABD gücüyle desteklenen düzenlere meydan okuyor. 2025’te de bu meydan okumalar şiddetlenecektir. Bu süreç küresel ve bölgesel alanda yaşanan jeopolitik kargaşayı daha da arttırabilir. Suriye, Sudan, İran, İsrail, Haiti, ABD-Meksika, Myanmar, ABD-Çin, Kore yarımadası, Tayvan, Ukrayna-Rusya ve Arktik Bölgesi. Bu ülkeler ve bölgeler, yaşadıkları savaş ve gerilimler ile 2025 yılında takip edilmesi gereken önemli konular olarak göze çarpıyor. Bununla birlikte küresel ekonomideki dalgalanmalar, kripto varlıklara dair gelişmeler, yapay zekâ başlığı, Çin’e alternatif olarak geliştirilen Hindistan-Orta Doğu-Avrupa Ekonomik Koridoru” (IMEC) da 2025 yılında çok konuşulacak konular arasına girmeye aday konular.
Hâlihazırda devam etmekte olan savaşlar, başka çatışmalara yol açabilecek gerilimler, henüz kimsenin öngöremediği stratejik sürprizler, istikrar umutları ve kontrolden çıkma korkularıyla, insanların zihnini saran belirsizlik zirveye ulaşıyor gibi görünüyor. Hem piyasaların hem de vatandaşların endişesi, ekonomik ve siyasi sonuçlarıyla birlikte artıyor. 2025 yılı sakin bir yıl olmayacak. Birçok açıdan her şey olumlu bir yöne ya da uçuruma doğru gidebilir. 2025 bu bağlamda küresel ve bölgesel anlamda zorlayıcı bir yıl olacak.